Aile hekimliği sisteminin ülkemizde ilk uygulanmaya başlandığı tarih olan 2005 yılından bu yana yaklaşık 19 yıl geçti. Aile hekimliğine geçiş gerekçelerimizden en önemlisi ise sevk zincirini getirmekti. Ancak mevcut iktidarın oy kaybetme endişesi, aradan geçen 19 yılda sevk zinciri uygulamasına geçilmemesine sebep oldu. 
Aradan geçen 19 yılda pek çok sorunun çözülmesi ve sistemin oturması beklenirken bugün aile hekimlerimiz pek çok sorunla uğraşmaktadır. Aile hekimlerimizin temel görevi, birinci basamak sağlık hizmetleri çerçevesinde koruyucu sağlık hizmetlerini vermektir. Yani, aşılama hizmetleri başta olmak üzere; gebe, bebek, hasta takibi yaparak nüfusuna kayıtlı olan vatandaşlarımızın sağlığını korumak ve sağlık hizmeti sunmak. Ancak aile hekimlerimiz, asıl yapması gereken işlerin haricinde pek çok iş ve işlemle de uğraşmaktadırlar.

Ayrıca, aile hekimlerimizin yaptıkları pek çok işlemin eksik ya da aksak olmasının sonucunda aldıkları ücrette kesilmektedir. Nüfuslarına kayıtlı olan bir kadının hamileliğini takip etmek aile hekiminin yükümlülüğündedir. Bir kadın hamile kalmış, bir başka ile gitmiş, o ilde doğum yapmış, doğum yapan vatandaşın hiçbir sorumluluğu yokken, rutin gebe takibi yapılmadığı için ceza aile hekimine kesilmektedir. 

Bir gebe izlemini yapmamanın karşılığı 8-14 bin TL gibi para kesintisine sebep olmaktadır. Elbette aile hekimliği modeli ülkemizde bir aşama kaydetmiştir. Aile hekimleri nüfusuna kayıtlı vatandaşları tanıdı, aile hekimleri de hizmet verdikleri vatandaşı tanıdı. Ancak, vatandaş memnuniyetine dayalı kurulan sistemde hırpalananlar maalesef aile hekimleri ve hemşirelerdir. Türkiye genelinde yaklaşık 8500 civarı aile sağlığı merkezi ve 31 bin civarında aile hekimi görev yapmaktadır. 

Ancak, bu aile hekimliği birimlerinden yine yaklaşık bin civarındaki aile hekimliği biriminde aile hekimi yoktur. Pek çok aile hekimliği biriminde ise, hemşire yoktur. Boş olan birimlerin yükü çok düşük ücretler verilerek yine o bölgedeki hekim ve hemşirelere yüklenmektedir.

Aile hekimliği birimlerinin boş kalmasının en önemli sebebi, nüfus üzerinden maaş ödenen aile hekimlerine, o birimdeki nüfusun düşük olması, aile hekimlerinin hizmet verdiği nüfusların dengesiz olmasıdır. Mesela bir aile hekimi 4 bin nüfusa hizmet vermekteyken, bir diğer aile hekimi bin nüfusa hizmet verebilmektedir. Dolayısıyla nüfus orantısızlıkları nüfusa bağlı ödenen ücretin de adaletsiz olmasını getirmektedir.

Kamu hizmeti veren aile hekimlerine, kamuya ait binalarda yer göstermeyip, birçok aile hekimliği biriminin apartman dairelerinde ve yapısal olarak uygunsuz binalarda hizmet vermesi doğru değildir. Üstelik bu uygunsuz binalara fahiş kiralar ödemektedir. Kiraların yüksek olduğu bazı semtlerde bir yer kiralamak ve buralarda devletin ödeneği ile aile hekimliği birimini ayakta tutmak mümkün değildir.

Aile hekimlerinin en önemli sorunu ise her geçen gün artan iş yükleridir. Aile hekimliğinde dijital ortamda yapılan yazışmaların, istatistiklerin tekrardan manuel ortamda evrak olarak istenmesi başlı başına bir sorundur. Muayene, bağışıklama, aile planlaması hizmetleri,  gebe izlemleri, bebek izlemleri, çocuk izlemleri, okul çağı izlemleri, obezite izlemleri, kanser taramaları, kronik hastalık takipleri, adli raporlar, sürücü raporları, sporcu raporları, işe giriş raporları, aile sağlığı merkezini yönetmek, birlikte çalıştığı ekibi denetlemek ve hizmet içi eğitimlerini sağlamak, bakanlıkça yürütülen özel sağlık programlarının gerektirdiği kişiye yönelik sağlık hizmetlerini yürütmek, resmi yazışmalar, malzeme temini, soğuk zincir takibi, cihaz ve binaların kontrolü ve kalibrasyonu, fatura takibi (elektrik, su, kira, vb), muhasebe ve SGK işlemleri, tıbbi atık kontrolü, sağlık-net’den veri alma ve gönderme işlemleri, hizmet içi eğitimler ve daha niceleri.