Önce deprem, şimdi de sel. Bu kentin yüzü ne zaman gülecek merak ediyorum. Her yağmurda “Evimizi su mu basacak?”, “Ça...

Önce deprem, şimdi de sel. Bu kentin yüzü ne zaman gülecek merak ediyorum. Her yağmurda “Evimizi su mu basacak?”, “Çarşımızı seller mi götürecek?” diye kara kara düşünmekten, en küçük bir sarsıntıda, “Oturduğumuz ev başımıza mı yıkılacak?” kaygısından ne zaman kurtulacağız. Halbuki; Akdeniz’in incisi, Ortadoğu’nun birincisi olmaya aday değil miyiz? O zaman soruyorum size; “İnci ve birinci” böyle mi olacağız! Evet, evet… “Yahu bütün bu yaşadıklarımız birer afet” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette afet, ama bu afete hazırlıklı mıydık acaba? Hiç sanmıyorum. Öyle olsaydı, bilanço bu kadar ağır olmazdı. Çok şükür bu kez tıpkı 95’teki gibi can kaybı yaşamadık, ama mal canın yongası misali evler, işyerleri ve araçlar berbat oldu. Bu pandemide, elde avuçta yokken, binlerce lira zarara uğradık… Menderes’te kaybettiğimiz iki can için yüreğimiz yandı. Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. Yakınlarına sabır dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Ben bunca yaşananlar için asla ve asla suçlu aramıyorum. Bütün derdim yaşananlardan ders çıkarılması. Sıcak olaydan başlayayım. Binlerce defa yazdık çizdik. Kentimizin altyapısı maalesef berbat. Bu altyapıyla bir yere varmamız mümkün değil. İzmir’de tez elden bir “altyapı harekatı” başlatmamız gerekiyor. Oldum olası yüksek zeminlerde ikamet etmeyi tercih ettim. Ama bugün bile bakıyorum, o planlı diye övündüğümüz, yüksek tepelerdeki toplu konut alanlarına ulaşımı sağlayan asfalt yolların, ne sağında ne de solunda, mazgal denilen su giderleri yok. Olanlar ise tek tük. Halbuki yağmur yağdı mı, tepelerden süzülüp gelen sular bu mazgallardan kanalizasyona akacakken kilometrelerce adeta bir dere gibi akıyor. Yürü yürüyebilirsen, araba ile suları yara yara git gidebilirsen. Hele, kış yaklaşırken derelerin bakımı ve temizlenmesinde eser yok. Kokuyor diye, Meles’in, Manda Çayı’nın, Bornova ve Bostanlı derelerinin ağızlarını temizlemek sorunu çözüyor mu sanıyorsunuz. Çözmediğini hep birlikte acı bir şekilde gördük ve yaşadık. Artık bu kenti yönetenler, kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalı. İster devletin gücü, isterse belediyelerin gücü ile altyapıya önem vermeli. Hem deprem, hem de su baskınları konusunda oturup konsensus ile çözüm üretmeli. Çünkü İzmir, Türkiye’nin ender kentlerinden biri. Eğer onu dünya çapında bir kent yapmak istiyorsak harekete geçmeliyiz. Vakit kaybetmeden. Bir kez daha geçmiş olsun İzmirim! *** İkinci bir felaket, yönetim krizi olarak Menemen’de yaşanıyor. O da bir kader mi, kadersizlik mi anlaşılır gibi değil. Bir belediye başkanı, halkın ekseriyetinin oyları ile oturduğu o koltukta, nasıl anlamsız işler yapar da zanlı duruma düşer anlamıyorum. Adli süreç devam ettiği için daha fazlasını söylemek mümkün değil. Ama ya ondan sonra yaşananlar. Sanki hiç ders alınmamış gibi. Geçen 18 aylık sürede, bir şirket varken, bir şirket daha kurulup ne yapılmak istendi kimse çözemiyor. Başkanlık koltuğu tutuklamadan dolayı boşalınca, önce seçim yapıldı, olmadı kuraya kaldı. İster beceriksizlik deyin, isterse oyun içinde oyun. Menemen şimdi kördüğüm olmuş durumda. Bir yanda, kendisine emanet edilen koltukta Menemen’e hizmet etmek isteyen başkanvekili, diğer yanda hizmetleri görecek işçilerin istihdam edildiği bir şirketin tepesinde oturan eski başkanvekili. Ve ortada kalan emekçiler. İnatlaşmayı bırakıp, asgari müştereklerde buluşmak gerekiyor. Yoksa Menemenli kimin ne olduğunu çoktan öğrendi bile. Sandık ortaya geldiğinde mutlaka bunun hesabını görecektir bilesiniz.