Bindik bir alamete (korona virüs), gidiyoruz kıyamete! Hoca Nasrettin’e sormuş birisi: “Hocam kıyamet ne zaman?” Hoca cevap vermiş: “Hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet.” Korona bi...

Bindik bir alamete (korona virüs), gidiyoruz kıyamete! Hoca Nasrettin’e sormuş birisi: “Hocam kıyamet ne zaman?” Hoca cevap vermiş: “Hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet.” Korona bir anda “Kıyamet alameti!” olarak arz-ı endam etti… Biz de yetkililerimizin ve uzmanlarımızın çağrıları evlerimize kapandık, “küçük” ve “büyük” kıyametimizi bekliyoruz… Ne olur, nasıl olur, kimse bir şey bilmiyor. Bu durum dünyada da böyle… Komplo teorileri bile boşa çıktı… Güya bu ölümcül virüsü, ABD’nin biyolojik laboratuarlarda üreterek, Çin’e bulaştırdığından bahsediliyordu… Bugün baktığımızda, hastalığın hemen hemen tüm dünyaya yayıldığı görülüyor… ABD de bunlar arasında… Bu ülkede de binlerce koronalı hasta var, yüzlerce de ölüm. O zaman nasıl oluyor da dünyanın “Süper Gücü” kendi ayağına kurşun sıkar… Durum böyle olunca, komplo teorilerini bırakıp, ne gibi önlemler alacağız, ona bakacağız. Yetkililer ve uzmanlar, bas, bas “Evinde kal” çağrısı yaparken, millet hala sokaklarda. Çalışmak zorunda olanları anlıyorum da, boş boş gezip alışveriş yapanlara ne diyelim… Allah aşkına, siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz… Uzmanlar, salgının henüz ülkemizde “pik” yapmadığını, virüs taşıdığını bilmeden yaşayan insanların bu hastalığı zincirleme bulaştırabileceğini söylüyor. Böyle olursa maazallah bir kent, bir ülke baştan sona koronaya düçar olur… O zaman kimin ölüp, kimin sağ kalacağını sadece Allah bilir… Herkes birbirine, “Niye sokağa çıkma yasağı gelmiyor?” diye soruyor. Aslında soru ülkeyi yönetenlere soruluyor. Onlar da “Bilim Kurulu” ile hareket ettiklerini söylüyorlar… Bence, yaşadıklarımıza bakıp, kendi kendimize karar vermeyi bırakalım… Bırakmak zorunda olduğumuz bir alışkanlık daha var. O da, “güven duygumuzun erozyona uğradığı” gerçeği. Artık birbirimize güvenmek zorundayız. Sosyal medyada ortaya atılan, “gerçek zannedilen yalanlar” bu duygunun körüklenmesine neden oluyor… Lütfen ayaklarımıza kurşun sıkmayalım… Ülkemizi per-ü perişan etmeyelim… Gelecek güzel günlerimiz var… Umutsuzluk, sonumuz olur… Mücadele “görünmeyen bir düşman”la da olsa, binlerce yıllık geçmişi olan, bir millete teslim olmak yakışmıyor. Doktorlarımız, sağlık teşkilatımız, durmadan dinlenmeden canhıraş çalışıyor. Devlet büyüklerimiz gece-gündüz işlerinin başında “Ne yapabiliriz?”i konuşuyor… Ülkede, ekonomi yüzde 89 durdu… Firmalar önünü göremiyor… İnsanlar, “Yarınım ne olacak?” diye kara kara düşünüyor… Gerçekten durum zor. Bize, bu noktada Allah sonumuzu hayr eylesin demekten başka çare kalmıyor… Kalın sağlıcakla… Korona size uzak olsun…