Federico Garcia Lorca, şiirleri kadar genç yaşta öldürülmesiyle de dünyanın dört bir yanında sanatçılar ü...

Federico Garcia Lorca, şiirleri kadar genç yaşta öldürülmesiyle de dünyanın dört bir yanında sanatçılar üzerinden derin bir iz bıraktı. Bugün (5 Haziran) onu doğum gününde anlatalım İspanya İç Savaşı’nda da faşistlerin kurşuna dizdiği bir şairdi. Söz, kurşundan ölümsüzdü. Onun şiirlerine kurşun işlemedi. Federico Garcia Lorca’yı ilk defa Ahmed Arif’ten öğrendim. “Karanfil Sokağı” şiirinde şöyle der: Şarkılar bilirim, çığ tutmuş Resimler, heykeller, destanlar Usta ellerin yapısı Kolsuz, yarı çıplak Venüs Trans-nonain sokağı Garcia Lorca'nın mezarı, Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin Kar altındadır Sanat tarihi eğitimi almış olsam herhalde bu kadar aklımda kalmazdı. Demek ki şiir öğreticidir. Bir de Murathan Mungan var. Lorca’nın katillerini Mardin’de tanıdığını söylüyor bir şiirinde. Şöyle diyor: imzasındaki uçurumu kazmaya başladı sonra derin ırmaklara baktı ruhunu görmek için büyük aşklara geniş zamanlara, uzun yollara daha çok küçük bir çocuktu Lorca’nın katillerini Mardin’de tanıdığında O da gitti şimdi buradan Şiirlerini çok okudum. Ama hiçbir şey beni “Bernarda Alba’nın Evi” oyunu kadar çarpmadı. Adana’da Uluslararası Tiyatro Festivali vardı. Festivali izlemek için Erzurum’dan atlayıp gelmiştim. Dersleri kırmıştım, hala pişman değilim. İstanbul Şehir Tiyatroları Lorca’nın bu oyununu oynayacaktı. Oyun başlamadan önce şairin şiirleri salonda çınlıyordu. Ben koltuğuma adeta yapışmıştım. Hüzün, her dizede nasıl bu kadar derin olabilirdi. 40’INI GÖREMEDİ Kırkını bile görmemiş, İspanyol edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da efsanevi bir ismi olan Lorca kimdi? Bir bakalım. 1898 yılında, İspanya'nın Granada bölgesindeki Fuente Vaqueros kentinde doğan İspanyol şair Lorca, yüzyılının en büyük iki İspanyol şairinden biri olarak kabul edilir. Lorca'nın başarısında çocukluğunun büyük payı vardır. Granada'nın Fuentevaqueros kasabasında, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Lorca'nın babası ateşli, canlı, neşeli bir adam; annesi ise sessiz ve ağırbaşlı bir kadındı. 1928'de yazdığı Romancero gitano (Çingene Baladı) ile ün kazanan Lorca, Salvador Dalí ile birlikte İspanya'nın çağdaşlaşması için çalışan sanat adamlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusu olan Lorca, eşcinsel olması nedeniyle Katolik Kilisesi ile arasının açılmasına neden olur. 1918'de, Burjuvazi sınıfını, yeryüzünü şiirle doldurmuş olan İsa'yı katletmekle suçlayan Lorca, geçtiğimiz günlerde gelmiş geçmiş en başarılı edebiyat eseri seçilen Cervantes'in Don Quixote (Don Kişot)'u bir İsa figürü olarak ele alanlara katılır. Şair kavramını acılar çekmesi gereken bir kimse ile özdeşleştiren Lorca, İsa'nın hem katledilişini kınar, hem de kanının akması gerektiğini ifade eder. NEW YORK’TA BİR ŞAİR "New York'ta Bir Şair" adlı eserinde Manhattan'ı, cesede doymayan bir mezbahaya benzeten Lorca, "hayvanların can çekişenler için öldürülüşünü" kaleme alarak kafasındaki batı anlayışına yönelik eleştirel yaklaşımlarını göz önüne serer. Lorca ve "Deli" lakaplı Salvador Dali, vücuduna saplanan oklar ile tasvir edilen Katolik Ermişi Aziz Sebastian (Rafael)'ı Aziz Yansızlık olarak yapıtlarında tasvir ederler. Dostlarınca apolitik bir sanatçı olarak nitelenen ve herhangi bir görüşe organik bağlarla bağlanmayan Lorca, yazdığı Yerma ve Bernarda Alba'nın Evi isimli oyunlarda ise Katolik Kilisesi, yükselen Nazizm ve milliyetçilik akımlarına karşı olan tutumunu yansıttı. Giyim kuşamında ve evinin dekorasyonunda ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi tercih eden şair, burjuva tarzı zevkler ve milliyetçilik ile çatışan çalışmalar yapmakta ve Franco'cuları masumiyeti katletmekle suçlamaktaydı. Şiirlerinin yanı sıra tiyatro için yazdığı ve sahnelediği oyunlarla da ünlenen Lorca, eserlerinde hastalık hastalığını ve ölümü üzerine senaryolarını Kanlı Düğün (Blood Wedding, 1935), Yerma (1937) ve şiirlerinde başarı ile yansıtmış; ölüm - yaşam, verimlilik - kısırlık gibi çelişkiler arasındaki inişli çıkışlı çizgiyi başarı ile yakalamıştır. 19 Ağustos 1936'da doğduğu yörede Franco'nun adamları tarafından öldürülen Lorca, uluslararası camiada - özellikle de bir dönem yaşadığı Arjantin'de oldukça büyük bir yas ve öldürülüşüne duyulan tepki ile - alanında idolleşmiş, saygın fakat marjinal bir edebiyat adamı olarak hatırlanmaktadır. Eserlerinin dünya çapında tanınmasının sebebi Lorca'nın geleneksel İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işlemiş olmasıdır. Şiirlerindeki yaşama coşkusunu, doğa sevgisini, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur. Lorca'nın sade ve derinlikli şiirleri, geniş kitlelerce kabul görmüştür. Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali ve yönetmen Luis Bunuel 'in yakın arkadaşıdır Zülfü Livaneli bu şiiri besteledi; belki de en çok bundan dolayı aklımda yer etti. Çeviride Melih Cevdet Anday ve Sabahattin Eyuboğlu imzası olunca daha bir hevesle okuyor insan. Ertuğrul Önalp çevirisini de çok sevdim; ama bulamadım. Anday ve Eyuboğlu çevirisinden okuyalım: ATLININ TÜRKÜSÜ Kurtuba Uzakta tek başına Ay kocaman at kara Torbamda zeytin kara Bilirim de yolları Varamam Kurtuba'ya Ovadan geçtim yel geçtim Ay kırmızı at kara Ölüm gözler yolumu Kurtuba surlarında Yola baktım ama yol uzun Canım atım yaman atım Etme eyleme ölüm Varmadan Kurtuba'ya Kurtuba Uzakta tek başına