Türk sinemasının usta ismi Lütfi Akad, 1916’da İstanbul’da doğdu. Akad, Halep'ten İstanbul'a göç etmiş bir babayla İz...

Türk sinemasının usta ismi Lütfi Akad, 1916’da İstanbul’da doğdu. Akad, Halep'ten İstanbul'a göç etmiş bir babayla İzmitli bir annenin oğludur. Sainte Jeanne d'Arc Fransız Okulu ve Galatasaray Lisesi’nde öğrenim gördü. Ortaöğrenim yıllarında okul atölyesinde resim, halkevlerinde tiyatro ile yakından ilgilendi ve çalıştı. 1942'de İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu’nun Maliye Bölümü’nü bitirdi. Yüksekokuldan sonra tarih özel ilgi alanı oldu. Askerliğini tamamladıktan sonra bir süre bankacılık yaptı. 1946'da çeşitli dergilerde sinema ve tiyatro üzerine yazıları yayımlandı. O yıl yeni kurulan Sema Film'de mali danışmanlığın yanı sıra yapım yönetmenliğine de başladı ve kuruluşun ilk filmi olan Unutulan Sır'da çalıştı. 1947'de Lale Film'e, ertesi yıl da Erman Film'e geçti. Burada çalıştığı sırada, yönetmen Seyfi Havaeri'nin ‘Damga’ adlı filminin eksik kalan bölümlerini çekti. Bu işte gösterdiği başarı üzerine Halide Edip Adıvar'dan uyarlanacak olan Vurun Kahpeye'nin senaryo yazarlığı ve yönetmenliği ona verildi. SİNEMA DİLİ’ Romanın sinemaya uygun yapısından da ustaca yararlanarak hareketli bir sinema diliyle gerçekleştirdiği Vurun Kahpeye (1949), Akad'ın ilk yapıtı olmasına karşın övgüyle karşılandı ve dönemin yüksek gişe geliri sağlayan filmlerinden biri oldu. Akad 1950'de Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşlerin aynı adlı operetinden uyarlanan Lüküs Hayat'ı, ertesi yıl da Tahir ile Zühre ve Arzu ile Kamber filmlerini çekti. Irak'ta, aynı teknik ekip ve aynı oyuncularla gerçekleştirilen bu iki film, Türk sinemasının dış pazara açılma çabasıydı; ancak, bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Kemal Film'e geçen Akad, 1952'de ilk önemli yapıtı olan Kanun Namına'yı çekti. GERÇEK POLİSİYE’ Kanun Namına'nın Türk sinemasının gelişimi içinde önemli bir yeri vardır. Gerçek bir polisiye olay üzerine kurulan filmde kamera ilk kez tiyatro dekorundan gerçek dünyaya çıkıyor ve film, tiplemesi, çevre seçimi, kamera hareketleri, dinamik kurgusu ve ulaştığı gerçekçilikle o güne değin yapılmış filmlerden farklı bir sonuca ulaşıyordu. Ayhan Işık’ı üne kavuşturan film, Akad’ın başyapıtlarından biridir. Akad'ın aynı yıl çektiği ‘İngiliz Kemal Lawrense Karşı’ adlı film hareketliliğin ötesinde önemli bir özellik taşımıyordu. Gene gerçek bir olaydan yola çıkarak çekilen 1953 yapımı İpsala Cinayeti / Altı Ölü Var ise ustalıklı anlatımına karşın, Kanun Namına ile karşılaştırılıp ağır tempolu bir film olarak eleştirildi. Akad gene 1953 tarihli Katil'in ve Çalsın Sazlar, Oynasın Kızlar'ın ardından 1954'te, Amerikan gangster filmlerinden etkiler taşıyan Öldüren Şehir'i çekti. İSTANBUL FİLMLERİ Art arda yaptığı birkaç filmden sonra Akad, Yaşar Kemal'in bir öyküsüne dayanan Beyaz Mendil (1955) ile ilk kez köye yöneldi. Konunun ele alınışı ve oyuncu yönetimiyle, gerçekçi bir çalışma olan ve olumlu eleştiriler alan bu yapıtı, Akad'ın çeşitli yapımevleri için çektiği filmleri izledi. Bu dönemin en çok tartışılan filmiyse, Attila İlhan'ın senaryosuyla Akad'ın anlatımının bağdaşamaması yüzünden başarısız olan 1959 yapımı Yalnızlar Rıhtımı'ydı. İstanbul tulumbacıları üzerine ilginç bir film olan Yangın Var'ı (1960) ve gene bir dizi iş filmini Akad'ın en önemli filmlerinden biri sayılan Üç Tekerlekli Bisiklet (1961) izledi. Akad, ilk dönem filmlerindeki gibi bir kent dekoru içinde titiz bir mekân çalışması yaptığı bu filmden sonra bir süre yönetmenlik yapmadı. 1966'ya değin süren bu dönem sırasında çeşitli senaryolar yazdı; aralarında Tanrının Bağışı Orman'ın da (1964) bulunduğu bazı belgesel filmler çekti. YILMAZ GÜNEY’E USTALIK Akad 1966'da, Türk sinemasında yeni bir dönüm noktası oluşturan Hudutların Kanunu'nu çekti. Yılmaz Güney'le birlikte çalıştığı bu filmde Anadolu'nun güneydoğu yöresini ve kaçakçılık konusunu yarı belgesel bir yaklaşımla ele aldı, en küçük ayrıntının bile üzerinde durarak sağlam bir yapı oluşturdu. Ertesi yıl, kan davası temasını işleyen ‘Ana’ ve düşman iki aşiret içinde gelişen bir aşk öyküsünü anlatan ‘Kızılırmak-Karakoyun'u gerçekleştirdi. Folklorik ögelerin yoğun biçimde yer aldığı bu üç film sonradan Anadolu Üçlemesi olarak adlandırıldı. Gene 1967 yapımı Kurbanlık Katil, Akad'ın yönetimi ve Yılmaz Güney'in güçlü oyunuyla Türk sinemasının güçlü çalışmalarından biri oldu. Sait Faik'in bir öyküsünden uyarlanan Vesikalı Yarim (1968), Akad'ın kent yaşamı üzerine yaptığı önemli filmlerden biriydi. Bu başarı çizgisi Kader Böyle İstedi'de (1968) sürdü. Daha sonra aralarında Orhan Gencebay'lı ve Zeki Müren'li " şarkıcı filmleri"nin de bulunduğu piyasa filmleri yapan Akad 1972'de, gene Sait Faik'ten uyarladığı, sağlam yapısı ve tema çeşitliliğiyle dikkati çeken ‘Irmak’ ile bir katilin öyküsünün psikolojik boyutuyla işlendiği Yaralı Kurt'u gerçekleştirdi. Gökçe Çiçek'te (1973) ise göçebelik ile toprağa yerleşme arasında bocalayan iki Türkmen obasındaki yaşamı anlattı. GÖÇ ÜÇLEMESİ Gelin (1973), Düğün (1973) ve Diyet (1974), köyden kente göç sorununu ele alan ve daha başından bir üçleme olarak tasarlanmış yapıtlardı. Gelin ve Düğün, göçle başlayan bir değişimin ve bu değişim içindeki var olma savaşının farklı açılardan işlenmiş öyküleriydi. Bu iki filmin devamı sayılabilecek Diyet ise büyük kente göç edenlerin sorunlarını işçi kesimindeki yansımalarıyla veriyordu. Düğün, Akad'a 1974 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödüllerini kazandırdı. ÖMER SEYFETTİN HİKÂYELERİ Akad 1975'te Ömer Seyfettin'in Ferman, Pembe İncili Kaftan, Diyet ve Topuz adlı öykülerini televizyon için filmleştirdi. 1979'da Faruk Erem'in anılarından senaryolaştırılan ve gene televizyon için yönettiği dört bölümlük Bir Ceza Avukatının Anıları, 12 Eylül yönetimi tarafından yasaklanması nedeniyle ancak 1989'da yayımlanabildi.[5] Akad son olarak televizyon için, İstanbul üzerine dört bölümlük Dört Mevsim İstanbul (1990) adlı diziyi gerçekleştirdi. Akad, 1974'ten itibaren İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı Sinema-TV Enstitüsü’nde sinema dili, senaryo, oyun, yönetim dersleri verdi ve öğrenci uygulamalarını yönetti. Bir süre aradan sonra 1990 yılında tekrar Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Bölümüne döndü. 6 Ekim 1997 tarihli açılış töreninde üniversite senatosu kararı ile verilmiş olan Onursal Profesör unvanını aldı. 1999 sonunda (83 yaşında) anılarını yazmak için bilgisayar kullanmayı öğrendi. Işıkla Karanlık Arasında[6] adını verdiği kitabını yazmayı 6 Haziran 2003'te bitirdi. 2004'te İş Bankası Yayınları'ndan ilk baskısı yayımlandı, İletişim Yayınları tarafından 2016 ve 2018'de tekrar yayımlandı. 2003 yılında okuldan ayrıldı. 2007'de roman yazmaya başladı ancak bitirmedi. Yazdığı deneme öykülerden iki tanesi Milliyet Sanat'ta yayımlandı. 19 Kasım 2011 tarihinde, 95 yaşında İstanbul'da öldü.