Çağımızın en büyük sorunu sanırım lider kültüdür. Çünkü geçmiş yıllardan beri insanlar kendilerini hep birine veya birilerine dayandırmak gereksinimi duymuşlardır. Bu durum ister istemez bir lider kültü yaratmıştır. Herhangi eleştiri süzgecinden geçirilmeksizin bağlı olunan bu lider, toplumda itaat unsurunun simgesi konumundadır.
İlk insanın ortaya çıktığı zamandan itibaren bu alışkanlık süregelmiştir. Avcılık ve toplayıcılık yoluyla yaşamlarını devam ettiren insan, doğa karşısında çaresiz kalmaya başlayınca zaruri olarak bir arada yaşamaya başlamıştır. Bu birlikte yaşama isteği karşısında insan, güçlü olan liderin etrafında toplanmıştır. Bu lider özel bir kişi olarak lanse edilmiş dolayısıyla toplumun yönlendiricisi konumuna gelmiştir.
Belli bir liderin etrafında ve gruplar halinde yaşamlarını idame ettiren bu gruplar, canlarını güvende hissettikleri sürece üretim yapmaya, ekonomik anlamda ilerlemeler sağlamaya başlamıştır. Çalıştıkları topraklarda eğer bağlı oldukları lider mülk sahibi olarak görülüyorsa bu sefer kendileri köle konumuna dahi düşebilmişlerdir. Fakat herkesin ortak seviyede sözünün geçtiği bir yerde ancak ekonomik anlamda güçsüzlerse bu sefer üretim artısıyla ön plana çıkmak mümkün olmuştur. İnsanlar, elde ettikleri bu üretim artısı oranında bağlı oldukları liderin ve grubun içerisinde değerli görülmüşlerdir.
Güçlü ile güçsüzün arasındaki adalet unsurunun ortadan kalkması gerektiği sorunu lider ve bağlı oldukları grup arasında yasal anlamda bazı düzenlemelerin yapılması gerektiği sorununu da ortaya çıkarmıştır. Çünkü üretim artısı sağlayan köylü kesim kendisine bazı imtiyazların tanınması noktasında isteklerde bulunmuştur. Başta bulunan ve her söylediği yasa gibi kabul edilen lider ise üretim artısının zirvesinde bulunan bir kimsedir. Yani aslında başlarda kendini güvene almak isteyen köylü veya ilkel insan zamanla bazı konularda teminat isteyecek noktaya gelmiştir. Zira insanlar, beslenme, barınma ve üreme gibi ihtiyaçları karşılandıktan sonra kendilerini daha güvende hissetmeye ve varsa başka meselelere kafa yormaya başlarlar.
Üretim artısının olması, ekonomik rahatlamayı beraberinde getirmiştir. Bu yüzden insanlar daha özgür hareket etme noktasında girişimlerde bulunmuşlardır. Nitekim Rousseau’nun dediği gibi: “İnsan, hür doğar fakat her taraftan zincire vurulmuştur.” Bu sözden anlaşıldığı üzere insanlar doğdukları andan itibaren hür doğmuşlardır. Fakat yaşadıkları coğrafya, bağlı bulundukları din veya mezhep veya bağlı bulundukları diğer bazı geleneksel özellikler insanları bazı alanlarda köleleştirmiştir. Ekonomik anlamda yaşanan zorluklar ise bana göre bu sebeplerin en önemlisidir…
Üretim artısıyla ekonomik anlamda rahatlayan insanlar, bağlı oldukları lider veya grup ile bir anlaşmaya varmak zorunda kalmışlardır. Yaşamlarının güvenli ve özgür bir şekilde devamı için elzem olan bu anlaşmaya göre; her insan sahip olduğu özgürlüklerin bazılarından bir nebze vazgeçerek bunu karşı tarafa vermiştir. Yani insanlar, vazgeçtikleri özgürlüklerini bir yasa etrafında birleşme suretiyle bir metne dökmüşlerdir. Bu metin insanları hem belli haklar noktasında kısıtlamış hem de yine belli haklar noktasında özgür bırakmıştır. Günümüz modern yasaların temelini oluşturan bu yasalar, o dönemin insanı için teminat niteliği göstermiştir.
Bu yasalar vasıtasıyla kendilerine belli haklar elde eden insanlar, herhangi bir otorite karşısında endişe duymaksızın istedikleri gibi hareket edebilmişlerdir. Bu durum siyasal anlamda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla fikir özgürlüğünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. İnsanlık, geçmişten elde ettiği bu yasal haklar çerçevesinde bu günkü siyasal düşünce sistemlerinin temelini atmışlardır. Karşılarında bulunan lidere karşı bağımsızlık kazanan halklar, otoritenin karşısında görüş ileri sürebilmişlerdir.
Günümüz toplumlarında da benzer lider kültünün devam ettiğini eğer dikkatle incelerseniz açık bir şekilde görebilirsiniz. “Vur de vuralım, öl de ölelim’’ mantığı ile hareket edilen siyasal sistemlerde de bunu görmek artık yadsınamaz bir gerçektir. İnsanlar, siyasal anlamda bağlı oldukları parti veya zümreye göre hareket ederek liderlerinin yanılmaz, yanlış yapmaz olduğu düşüncesiyle hareket etmektedirler. Bu görüş bağlı olunan siyasal parti veya zümre için uygun görülse de eleştiri kültürünün gelişmesine engel olmakta, insanların belli görüşlere körü körüne bağlı olmasına sebep olmaktadır. Nitekim Berat Albayrak, bir seçmen ile arasında geçen konuşmada seçmenin kendisine “Cumhurbaşkanımız aya dört şeritli yol yapıyoruz dese inanırız” ifadelerini kullandığını söylemiştir. Yine Atatürk’ün sözlerini kullanarak yapılan hemen her girişimde “Atatürk ilkelerinden sapılıyor, ne yapsanız kabul etmeyiz’’ diyen bir grup da toplumda değişimin önüne engel koymakta, ülkenin rasyonel temeller ışığında eleştirel bakış açısını kazanmasına engel olmaktadır. Söz konusu iki örnek geçmişten gelen ve kısaca özetlediğimiz lider kültünün halen devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir…