Oyun malumunuz. Önünüze bir kum saati ve ilk bakışta aynı gibi gözüken iki resim konarak belli bir sürede sizden her ikisi arasındaki yedi farkı bulmanız isteniyor. Bu da demek oluyor ki, bütün dikkatinizi toplamak suretiyle bir o resme bir de bu resme dikkatle bakıp elinize alacağınız bir kalemle, birincide saptadıklarınızdan ikincide olmayanların yerlerine birer çarpı koyacaksınız, hepsi bu. Yalnız peşin söyleyeyim, kolay gibi görünen bu oyunun bazı zor yanları vardır ki göz yanılması bunların başında gelir. Aslında bu iki resim arasında değil 7 hiç uğraşmadan 157 fark bulmak çocuk oyuncağı ise de bizim sizden isteğimiz oyun gereği sadece yedi farkı bulmanız. Kuşkusuz bu zamanda böyle de oyun mu olur diyeceksiniz ama kim bilir belki sonuç sizi bir şekilde aydınlatabilir. Dediğimiz gibi, ilk bakışta birbirinin tıpatıp aynısı görünen her iki resimde maç öncesi oyun alanında resim çektiren birer futbol takımı var. Tribünlerin hemen önünde, ellerini göğüslerinde kavuşturmuş 6 kişiden oluşan “ayaktakiler” ve onların önünde, kolları dizlerine dayalı olarak çökmüş 5 kişiden ibaret “oturanlar” dan oluşan iki takım.Yalnız önemli bir bilgiyi atlamayayım ki, birinci resim oldukça eski bir fotoğraf makinesinden çıkmış, yani siyah beyaz, ikinci resim ise bilgisayar desteği ile hazırlanmış, renkli ancak görünüşte ilkinden ayırt edilemeyecek derecede canlı bir resim. Bu noktada altını önemle çizmem gereken o dur ki, hızını sevdiğimin teknolojisi günümüzde “oradan kes buraya kopyala ve üzerine doğruluğu şüphe götürür hazır bilgi ekle, al sana eser” mantığını bize armağan ettiğinden bu yana emeğin tanımı da hayli değişti ama hadi şimdilik bunu yedi farktan biri olarak saymayalım.
İLK İZLENİM
İlk izlenimin önemini hepimiz gayet iyi biliyoruz. İlk görüleni beynimize temel veri olarak göndermiş olmamız hasebiyle onun etkisinde fazlaca kalabilme ihtimali çok kuvvetli. Bu yüzden diğerindeki yokları ilk anda görmekte zorlanabiliriz. İyisi mi ben size bir ipucu vereyim. Her ne kadar modern teknoloji ikinci resme onu adeta canlı gibi gösteren bir yağlı boya resim havası vermekte ise de sanki eskisinde daha özgün ve sıcak bir hava var gibi durmakta. Neyse biz işimize bakalım. Serde sabırsızlık var, bu yüzden bendeniz bulduklarımı hemen sıralayayım. Birinci resimdekilerin büyük paralara transfer diye bir şeyden haberleri yok. Zaten aidiyet duygusu neredeyse yüreklerinden dışa taşmış durumda. Diğer resimdekilerin çok şık formalar içindeki gösterişli duruşlarına bakıldığında boş verin aidiyeti, üzerlerinden transfer zengini kimliği aktığını anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Birincidekilerin yüz ifadelerinden sabırla örülmüş bir dostluk hikayesi okunduğu halde ikincidekilerin birbirlerini tanıdıklarından dahi şüpheliyim. Bir başka fark ise şu. İlk resim bariz biçimde “biz bir takımız” diye bağırmakta, diğeri nedense bu duyguyu bize geçiremiyor gibi. Kaldı mı size dört fark. Ne yapıp ne edip kalanları da bulmalı ancak bu oyunun bir özelliği deo ki, bu farklar geçen her geçen saniyede kum saatinden etkilenerek resimlerin içine hızla gömülmekte olduğundan ötürü biraz zaman kaybedebiliriz. Durun bakayım, tribündekiler galiba dördüncüsü, evet evet tribündekiler diğer farklardan biri. Biraz geri planda kalmış olsa bile yüzler yine de seçilebiliyor çünkü. Bu doğrultuda masamızın üzerinde yan yana duran iki resme iyice odaklanıldığında görülüyor ki, ikincisinde birincideki futbolu seven, takımına aşık, efendi cinsinden anlamlı taraftar yüzlerinin yerine, kâh elindeki kupondan üç kuruş menfaat beklentisi kâh bitmez tükenmez bir hırstan kaynaklanan şüpheyle iç içe geçmiş ifadelerle sadece sonucu bekleyen ve ilk kıvılcımda şiddete meyilli bir kitlenin olduğu ayan beyan ortada.
SABIRSIZLIK
Kazanan olmak için her yolu mübah sayanların yönlendirdiği kitlelerdeki sabırsızlık aslında ikincidekilerin futbolla hiç ilgilenmediklerinin açık göstergesi. Buraya kadar iyi geldik ama her bir farkın kendine özgü ayrı bir duruşu olması hasebiylesona doğru bizim de zorlanmaya başlamamız normal karşılanmalı. Yine de dördünü bir şekilde tespit edebildik değil mi? O zaman geçelim beşinciye. Beşinci için uzun uzadıya cümle kurmaya hiç gerek yok. Siz ne düşünürsünüz bilemiyorum ama oyun alanının zeminine göz atmak yeterli bence. Bir tarafta topun dahi zor seçildiği balçık çamurdan bir çile tarlası, diğer tarafta Anadolu kadınlarımızın göz nuru ile işledikleri halı misali muhteşem bir futbol sahası. Altıncı farkı görebilmek için futbolcuların gözlerindeki ışığa baktım çünkü zaten bu farkı bulabilmek için her zaman her yerde insan unsurunu öncelememiz gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten de yanılmamışım. Bakışlar birbirinden oldukça farklı. Öyle ki birincidekiler biz futbol oynamak için buradayız derken rakibe ve seyirciye saygıyı ayrıca dile getirmelerine hiç gerek olmadığı kolayca görülmekte. İkinciler ise “Acaba şu maçı mı oynasam bu maçı mı oynasam, dur bir menajerime danışayım, sakalım dönmüş olabilir” havasında. Buraya kadar biraz uğraşmış olsak ta başımız gözümüz sağlam son farka gelebildik değerli okurlar. Sizler de ince eleyip sık dokuyarak geçmiş ile günümüz arasında başkaca farklar bulabilirsiniz. Son farkı da bulmuş herkesi gönülden kutlarım ama benim görebildiğim yedinci fark sahanın ışıklandırma sisteminde efendim. Eldeki bunca imkâna rağmen ilkindeki gün ışığının yerini bir türlü alamayan, hatta sönsün mü yansın mı oldukça kararsız kalmış saha ışıklarında saklanmış sanki.