Cümleten hayırlı işler efendim. Bugün vitrinimizde güzel bir ürün var. Fiyatı biraz pahalı ancak alanın kârlı çıkacağına ve spora önemli bir hizmette bulunacağına ebedi garanti veriyoruz. Ürünün adı: Göztepe-Karşıyaka rekabeti. Üretim tarihi 1980. Şimdi siz bana “ kardeşim onlar ligler 1959 da başladığından beri ezeli rakiptiler, nereden çıkardın 1980’i derseniz, ben de size o dediğinize rekabet değil “derbi “ denir derim, yani aynı kentin iki takımı arasında oynanan maça verilen isim. Hem bakın yerimiz sınırlı, her cümlede böyle soru cevap gidersek bu iş uzun sürer. İzninizle şu bitmeyen senfoni hakkında epeydir dağarcığımda sakladığım bilgileri aktarayım. Her iki kulübümüz bilinenin aksine hep dost olarak sürdürdüler lig yarışını. Aksini söyleyen varsa belgesiyle ispatlasın lütfen, bekliyorum. Eskiden emektar Alsancak Stadı’nda kapalının solunda Altay ve Karşıyaka, sağ tarafında İzmirspor ve Göztepe, ortada da Altınordulular oturur, aynı sahada şölen gibi geçen bazen iki bazen üç maçta ahali birbirini doğaçlama esprilerle kızdırmaktan keyif duyardı. Ne yakası açılmadık iğrenç küfürler ne de organize kavga dövüş vardı. Ekonomik şartların güzel yurdumuzun hemen her köşesini tükettiği yetmişlerin başında önce Karşıyaka koptu ligden, seksende ise Göztepe. Türkiye’nin üzerine çökmüş kara bulutlar köyden kente göçlerin zirveye ulaştığı toplumsal dönüşümün yanında bir de kardeşin kardeşle ölümüne çatıştığı korkunçsüreci dayatmıştı her ânımıza. 25 Temmuz 1980 de tarihi bir kararla üçüncü lig kaldırılıp ligler birleşince kimsenin aklına gelmeyen bir şey gerçekleşti. O sezon üçüncü ligden amatör kümeye düşen Karşıyaka ile1.Lig’den düşen Göztepe bir anda 2. Lig’de buluşmuş oldular. Üçüncü lig şampiyonu İzmirspor ile zaten 2. Lig’deki Altınordu’ya yine 3. Lig’den gelen Yeşilova eklenince, oldu mu size güzel kentimiz derbiler kenti. Bu acılı dönemde futbolun coşkusu sayesinde insanların dertlerinden az da olsa sıyrılabileceği, maçların eskisi gibi neşeli geçeceği düşünülüyordu. 7 Eylül 1980 de, ligin henüz üçüncü haftası, emektar stat saat 18.00 de Karşıyaka- Yeşilova,20.00 de ise Göztepe- Ödemiş maçlarına ev sahipliği yapacaktı. İlk maçta Karşıyakalılar kapalı tribünün sol tarafını orta yuvarlak hizasına dek tamamen doldurmuştu. Göztepe’nin maçı saat 20.00 de başlayacağı için o tribün yavaş yavaş doluyordu. Stada giren her Göztepeli, elinde bayrağı ile Karşıyaka seyircisinin önünden geçerek kendi tribününe yürüyor, herhangi bir sataşma veya taşkınlık yaşanmıyordu.
ÖNLEM BİLE ALMAMIŞTI
Husumet olsa hiç böyle mi olurdu? Hatta emniyet bugünün aksine sahada özel bir önlem bile almamıştı. Derken KSK- Yeşilova maçı başladı. Bu sırada sol tarafta yer bulamayan çok az sayıda Yeşilova taraftarı gelip Göztepe tribününün ön sıralarına oturdu. Maçın ilk dakikalarında kornerden gelen topu Çetin kafa ile kaleye yönlendirdi. Karambolde son dokunan Arap lakaplı Ahmet topu Karşıyakaağlarına yolladığında Yeşilova taraftarları sevinçle havaya zıpladılar ancak ellerinde kendi renklerini taşıyan bayrak yoktu. Hakem Yavuz Karaozan golü geçerli saymadı. Yılların sırtlayacağı bir hikayeyi başlatacak kader anı gelmiş çatmıştı. Yeşilova taraftarı hakeme ciddi tepki gösterirken, o sırada tribünde henüz çok çok az sayıdaki Göztepelilerin atılan gole sevindiğini zanneden bir grup ateşli genç Karşıyakalı, protesto amacıyla Göztepe tribününün tam ortasına gelerek, biraz da hararetli biçimde “Kaf Sin Kaf “çektiler. Çoluk çocuk bir arada oturulmakta olduğundan bir anda itişme kakışma yaşandı. Allah’tan Göztepeliler’in büyük çoğunluğu o sırada henüz maça gelmemişti. Aklıselim büyükler :“Çocuklar yok bir şey, evladım durun yanlış anlaşılma var, gençler hadi gidin yerinize ” diye çırpındılarsa bile ip kopmuştu. İkinci maçta kızgın KSK’liler Ödemiş ‘e destek verince bu kez Göztepeliler sert tepki gösterdiler. Aslında iş belki orada kapanırdı ama takip eden süreçte ikisi birden şampiyonluk sevdasına tutulunca birilerinin aklına bir şeyler geldi. Zaten ortam karışıktı ve kurt dumanlı havayı sever misali bu işten kazanç elde edilebilirdi. Bu olaydan beş gün sonra bir de 12 Eylül askeri darbesi çökmesin mi ülkeye!. Yaşanan acı süreçte dikkatlerin başka yere çekilmesi herkesin işine gelmişti. Manşetler birbiri ardına patladı.“Ezeli rekabet hortladı! Ölümüne kavga!” Uzatmayalım, biri siyasi diğeri ekonomik iki ayrı çıkar grubu bu yapay kavgadan kârlı çıkıyor, iki dost kulüp yok yere yara üstüne yara almaya başlıyordu. Şehir tam ortasından ikiye bölünmüş gibiydi. Fikstürün azizliği yüzünden her ikisi birbirini izleyen haftalarda aynı takımla oynadığından, olay karşılıklı şike suçlamalarıyla daha da köpürtülmüştü. Deplasmanlarda yaşanan yol kavgaları ile çevreye verilen zararlar arttıkça arttı.16 Mayıs 1981 günü sabah 10.00’da kapıları kapanan Atatürk stadında Guiness rekorlar kitabına girecek 80 bin kişi heyecanla maç saatini bekliyorduk. Mehmetçik sesleriyle alkışlanan askerler arada tampon bölge oluşturdular. Allah’tan 0-0 biten maçta korkulan olmadı. Lig bitti. Biri birinci, diğeri ikinci ama daha önemlisi sonradan bilinçli olarak nefrete dönüştürülen nur topu gibi bir rekabetimiz oldu. Ekonomik sıkıntıyla kavrulan kitleler, iki taraf arasındaki gerginlikten beslenen yeni kimliklere sarıldıklarından ve belli çıkar grupları da bu rekabeti olumsuz yönde körüklemekten vaz geçmediklerinden, bir kuşaktan ötekine abartılarak aktarılan bu şehir efsanesi bir kaosa doğru savruldu gitti. İsterseniz bugün sorumlu aramadan bu işe son vermek için adım atalım. Çünkü başlatandan büyütene ve bir türlü barışmayı bilmeyene dek bu kavgada herkes sorumludur efendim. Bugün ayrı liglerde oynadıkları için sorun yok gibi görünse de yarın bir araya geldiklerinde gizli çıkar sahipleri her türlü çirkinliği yeniden piyasaya süreceklerdir. O yüzden hazır fırsat varken gelin satalım şu sözde rekabeti! Kim istiyorsa alsın. Kazanılan para ile ruhu kirlenmişlere inat “Ebedi dostlar Göztepe-Karşıyaka”isimli bir spor tesisi kurup sporcu gençler yetiştirerek yürüyelim geleceğe. Ne kaybederiz sizce, Pirus zaferini mi?