Türkiye’nin demokrasi serüveni başlığını okurken tebessüm ettiğinizi görür gibiyim. Evet, Osmanlı Devleti’nden günümüze Türkiye’de çeşitli siyasi partiler kurularak halkın temsil edilmesi amaçlanmıştır. 1839 Tanzimat Fermanıyla Osmanlı Devleti’nde başlatılan eşit yurttaşlık kavramı, 1876 yılında açılan meclis ile taçlandırılmaya çalışıldı. Fakat, bu politikada 1877-1878 Osmanlı -Rus Savaşı, dış etkeni ve içerde mecliste oluşan muhalefet dolayısıyla meclisin kapatılmasıyla tekrar rafa kaldırıldı. Ancak gerek dış dünyada yaşanan gelişmeler gerekse içeride yaşanan aşırı muhalefet meclisin açılması gerektiği fikrini ortaya çıkardı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti adıyla genellikle asker kökenli kimseler tarafından kurulan bu parti, kendisine birlik ve ilerleme partisi adını verdi. Amaçları, Osmanlı Devleti’nin herhangi bir şekilde yıkılmasına engel olmak, ülkede yer alan hiçbir etnik unsurun mezhep ve ırk fark etmeksizin ayrılmasına engel olmaktı. İlerleyen süreçte bu parti 1908 yılında II. Meşrutiyeti ilan ettirmiştir. Bu yeni meşruti hareketle birlikte Osmanlı Sultanı’nın yetkileri kısıtlanmış, çeşitli siyasal partilerin kurulmasının önü açılmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası (1911) İttihat ve Terakki Partisine muhalefet etmek amacıyla kurulmuştur. İtilaf Fırkası, İttihat Terakki Cemiyetine göre daha muhafazakâr, daha gelenekçi bir yapıdaydı. Bu partilerin yanında etkileri fazla olmayan yeni partilerde kurulmuşsa da etkili olanlar söz konusu iki partidir. Bab-ı Ali baskını ve daha sonra yaşanan 31 Mart vakası siyasal anlamda birçok durumu beraberinde getirmişse de İttihat ve Terakki partisi yönetimde kalmayı başarmıştır. Falih Rıfkı Atay; bu partinin iktidarda olmasına rağmen, yönetim işini tam olarak beceremediğini belirtir. Ona göre “Parti, asker kökenli kimseler tarafında kurulmuş, dolayısıyla yönetim konusunda herhangi yönetim tecrübesine sahip değillerdir.”
Söz konu parti, I. Dünya savaşına girerken, yaptığı birtakım siyasal hatalar dolayısıyla, ülke yenilmiştir. Ve siyasal istikrarsızlığın temeli atılmıştır. Bundan sonraki savaşlar ve yaşanan milli mücadele Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temelini oluşturmuştur. Yine asker kökenli olan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının halkın desteğini alması sonucunda kazanılan Millî mücadelenin ardından ülkenin demokratikleşmesi ve açılan mecliste temsil edilmesi sorunu gün yüzüne çıkmıştır. İçeride bazı sorunlar olsa da dünyada yaşanan gelişmeler de bu gelişmelerin gerekli olduğunu göstermiştir. 9 Eylül 1923 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmuştur. Tarihi her ne kadar 1923 olsa da aslında Millî mücadele devam ederken de ismi farklı olsa da aynı ideolojiyle hareket edildiği görülmüştür. Seküler bir yaklaşımla ülkenin yönetimini kurmaya çalışan bu partiye karşı 17 Kasım 1924 yılında Terakki Perver Cumhuriyet fırkası, Kazım Karabekir ve Atatürk’ün silah arkadaşları tarafından kurulmuştur. Bu parti seküler dünya görüşünden ziyade daha muhafazakâr ideolojiyle hareket etmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Fırkası’na muhalif olan muhafazakâr kesim kendisini bu partiye ait hissetmiştir. Bu durumda mecliste iki grup temsil edilmeye başlanmıştır. Fakat içeride yaşanan bazı sorunlar partinin çok uzun soluklu olmasına engel olmuş, parti kapatılmıştır. Bu durumda siyasal atmosfer antidemokratik bir yapıya bürünmüştür.
Mustafa Kemal Atatürk ve yardımcıları yaşanan bu hadiseler dolayısıyla ülkenin demokratikleşme konusunda tam olgunluk sürecine ulaşmadığı görüşüne kapılarak parti içi muhalefeti desteklememişlerdir. Ancak, bu yönetim anlayışı da ülkede temsil sorununun olduğu sorununu tekrar ortaya çıkarmıştır. Bu sefer Atatürk, Paris’te büyük elçilik yapan Fethi Okyar’ı çağırarak Serbest Cumhuriyet Fırkasını (12 Ağustos 1930) kurdurmuştur. Çeşitli çevrelerce bu parti güdümlü muhalefet olarak yorumlanmıştır. Menemende yaşanan olay bu partinin kapatılmasına sebep olmuştur.
Böylece Osmanlı Devleti’nde Tanzimat fermanıyla başlayan modernleşme ve demokratikleşme hamlelerini Türkiye Cumhuriyet’inin kurulmasından sonra 1930 yılına kadar devam etmişse de herhangi bir ilerleme kayıt edilmemiştir. Bu ilerleme Ancak Demokrat Partinin kurulup meclise geçmesi ve ardından iktidar olmasıyla ancak başarıya ulaşabilmiştir.
Bu günlerde ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha iki yıl varken aday belirleme tartışmaları yaşanıyorken, ülkenin demokratikleşebileceğine dair ümidim artıyor. Fakat, hemen her seçim döneminde ‘’ülkemizin demokratikleşmesi bu seçimde tamamlanacaktır; ya da bu seçimle birlikte ülkemize demokrasi tümüyle hâkim oldu’’ sözü bende tebessüm oluşturmaktadır. Zira herhangi parti olması hiç önemli değil sürekli iktidarda olan bir partinin aynı sloganı defalarca kullanması, bir önceki seçimde geldi dediği demokrasinin yönetimde olduğu zaman zarfında nereye kaybolduğunu belirtmesi gerekmez mi?