Ülkemiz, sayısı henüz net olarak belli olmayan, sürekli yenileri ile karşılaştığımız fay hatları üzerinde yer almaktadır. Gerek hareketli iki ana kara arasında yer alması ve gerekse üç tarafının denizlerle çevrili olması nedeniyle su taşkınları riski de taşıması dolayısıyla, doğal felaketler yaşamaya müsait bir konumdadır. Cennet gibi bir vatanımız var ancak her güzelliğin bir dezavantajı da bulunmakta. Vatanımızın güzelliğini doyasıya yaşayabilmek için bu riskleri bilerek önlemler alınması gerekmektedir. Keşke bu riskler de olmasa ama hayatın gerçeklerini de yok saymak olanaklı değil. Bu amaçla, 31.05.2012 tarihli  28309 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Yasada amaç; “Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir” şeklinde tanımlanmıştır.
Yaşanan büyük felaketler, yasanın uygulanma alanını ve önemini artırmıştır. Yaşanması ihtimali olan başka olumsuzlukları ortadan kaldırmak için önlem alınması gerektiği bilim adamlarının ortak kararıdır. Nitekim, felaketlerin hayatlarının doğal akışı içinde yer aldığı Japonya gibi yüksek teknoloji ile yaşamayı alışkanlık haline getirmiş ülkeler bu sorunu çoktan aşmışlardır.

9 Kasım 2023 Tarihli 32364 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü giren 7471 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 6306 Sayılı Yasa neredeyse tepeden tırnağa değiştirilerek yenilenmiştir.

Yeni getirilen hükümler ile kapsam çok genişletilmiş, mülkiyet hakkı kavramının zedelendiği ve mülkiyet kavramının riskli hale geldiği konusunda toplumda tereddütler yaşanmasına neden olmuştur.

AFETİ BEKLEMEK ŞART MI?

Afet, büyük yıkımlara yol açan, olağanüstü bir durumdur. Gerçekleştikten sonra, yaraların sarılması bazan olanaksız olmakta, geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Esasen, afet oluşmadan gereken önlemler alınmalıdır. Söz konusu yukarıda zikrettiğim yasal düzenlemeler, daha çok, afetin gerçekleşmesi sonrası uygulanacak hükümlerdir ve bu büyük yıkımın zararlarını ortadan kaldırmak için kötünün iyisi denmek suretiyle, pek çok hak kayıplarına sebep olabilecek uygulamalara neden olabilecektir.

Ne yapılabilir? Üç küçük domuzcuk masalını bilmeyenimiz yoktur sanırım. Samandan, ottan çalıdan ve betondan ev yapan küçük domuzcuklar. En dayanıklı binaya sahip olanın hayatta kalmayı ve hatta yakınlarını da kurtarmayı başarabildiğine ilişkin bir masaldır.
Özellikle eski yerleşimlerin olduğu şehir merkezlerinde, eski binaların sayısı oldukça fazladır. Her ne kadar eski yönetmeliklere göre ve usulünce inşa edilmiş olsalar da zaman içinde yaşanan korozyon, binaların dayanıklılığını azaltmış olacaktır, bu da doğanın kuralıdır. Öyleyse, önemli olan,  eski binaları dönüştürerek, olası risklere hazır olmaktır. Şehirlerin alt yapıları da dikkate alınarak ve gerekli geliştirmeler  yapılmak suretiyle, mevcut yapıların  yenilenmesi için bazı önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu, devlet desteği olmaksızın uygulanamayacak bir yöntemdir.

Arabulucu Avukat Nurdan Heris