31 Mart yerel seçimlerine üç haftadan az bir süre kalırken, adayların proje sunumlarında göz kamaştıran hareketlilik sürüyor. 
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışı, Türkiye’de her zaman sonucu merakla beklenen bir seçim olurken, son derece saçma (ve yanlış) bilgi ile kenti “CHP’nin Kalesi” gibi gösteren söylemler ayyuka çıkmayı sürdürüyor. 
Bu söylemlerde 1999 yılından bugüne, merhum Ahmet Piriştina’dan itibaren kentin sosyal demokrat belediye başkanları tarafından yönetilmesinin etkisi var. Ancak Cumhuriyet tarihi boyunca İzmir’in efsaneleşmiş başkanları arasında; Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi gibi merkez sağ partilerden seçilen çok sayıda belediye başkanı da bulunuyor. 

BEŞ YILDA BİR ISITILAN PROJE 

2024 yerel seçimlerinde Büyükşehir için yarışın CHP adayı Cemil Tugay ve AKP adayı Hamza Dağ arasında geçeceği anlaşılıyor. 1999 seçimlerinden bugüne kadar her seçimi yakından izleyen bir gazeteci olarak, iki parti arasındaki farkın en az olduğu seçimi yaşadığımızı söylemem mümkün. 
AKP adayı Hamza Dağ’ın projeleri arasında en dikkat çekeni ise Çiğli ile Balçova arasında yapılması planlanan tüp geçit projesi. 2011 yılından bugüne her seçimde kentin gündemine getirilen bir proje bu. Binali Yıldırım’ın aday olduğu 2014 seçimlerinde aynı proje, nüans farkları ve yarısı denizin üzerinde diğer yarısı denizin altında olacak şekilde vadedilmiş, ancak fizibilitesinin ve detay mühendislik çalışmasının hiç yapılmadığı anlaşılmıştı. 
AKP adayı Hamza beyin reklamlarında “Çiğli-Balçova arası 5 dakika” başlığı ile sunulan projenin yapılmasına gerek olup olmadığı bir yana, hangi finansman modeli yapılacağı, kimin yapacağı, İzmir’in kent içi trafik yükünü ne ölçüde azaltacağı, kentin en önemli değerleri arasında yer alan İzmir Limanı’na girişi çıkış yapan gemilerin geçişini ne ölçüde etkileyeceği ve hepsinden önemlisi İzmir Körfezi’nde bulunan fay hatlarından ne derecede etkileneceği belirsizliğini koruyor. 

KİM KULLANACAK, KİM YAPACAK? 

Sözgelimi…
Balçova ve Narlıdere’den başlayarak yarımada aksından Çiğli istikametine bir günde kaç aracın geçiş yaptığını biliyor muyuz? 
Bugün için emeklilerine vereceği birkaç bin TL’lik bayram ikramiyesinin meselesini yapan hükümet, 2 ilâ 2,5 milyar dolara mal olması planlanan bu projeyi Yap-İşlet-Devret modeli ile yapmak zorunda. Bu modelin geçiş garantilerini de kapsadığını ve dövize bazlı fahiş fiyatlar ile vatandaşın adeta sağmal inek gibi soyulduğunu gördüğümüz çok örnek var. 
Geçmediğimiz köprüye, kullanmadığımız tünele, gitmediğimiz otoyola, uçmadığımız havalimanına her yıl milyarlarca dolar akıtıyoruz. 
Uzmanlar, İzmir’de yapılacak böylesine bir yatırım için “bugünün rakamları ile” tek yönde en az 450 TL’lik bir geçiş ücreti belirlenmesi gerektiğini belirtiyorlar. 
“Bu maliyete kim neden katlansın” sorusu askıda olmayı sürdürüyor.

BİLİM İNSANLARI NE DİYOR? 

Bu arada anımsatmakta fayda var, bilim insanlarımız geçmiş yıllarda bu projeye karşı çıkışlarını, teknik ve bilimsel temellere dayanarak ifade etmişlerdi. 
Bugünün Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sn. Abdülkadir Uraloğlu’nun İzmir’de Karayolları 2, Bölge Müdürü olarak görev yaptığı 2016 yılında, AKP’nin seçim vaatleri arasında yer alan bu projenin tanıtım toplantısı yapılmış, tünel, asma körü ve yapay adadan oluşan proje çizimi meslek odaları ve bilim insanları tarafından son derece yanlış ve hatalı bulunmuştu. Hamza bey, bu safahatı anımsamıyor olmalı ki aynı projeyi seneler sonra vaat olarak sunmuş durumda.
www.avhamzadag.com internet sitesinde proje hakkında teknik detay olarak sadece, “12,6 kilometrelik bir köprü ve yapay ada içerecek olup, raylı sistemlerle entegre edilecek ve şehir içi ulaşımı optimize ederek trafik akışını artıracak.” bilgisi veriliyor.   

YAPILMALI AMA NASIL?

Böylesine hayati bir konuda bilim insanlarının öneri, öngörü ve değerlendirmelerine kulak vermekte her zaman fayda var. 
Benim görüşüme gelince… 
Kentin iki yakasını birbirine bağlama fikrine kategorik olarak karşı çıkmıyorum. Ancak önü arkası düşünülmediği anlaşılan (düşünülmüş olsaydı lansman ile eş zamanlı olarak bilimsel ve teknik yapılabilirlik raporları da İzmirliler’e sunulurdu) bu projeyi bu şekli ile desteklemek bana çok doğru gelmiyor. 
Doğru gelmemesi bir yana, hemen her gün İzmir trafiğinde sıkıntı çeken bir yurttaş olarak, Çiğli ile Balçova arasında yapılacak bu projenin kent içi trafiği rahatlatacağını da düşünmüyorum. Bu iş sadece yaz akşamları Çeşme’deki yazlıklarında oturup gündüzleri Atatürk OSB ve Menemen OSB’deki fabrikalarına giden iş insanlarımızın işine yarayacak gibi duruyor.

1999’DA DA GÜNDEME GELMİŞTİ

Bunun yerine, 1994-1999 yılları arasında ikinci kez Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan, 1999 seçimlerinde merhum Ahmet Piriştina’ya karşı yarışı kaybeden Burhan Özfatura’nın Karşıyaka ile Konak arasında tüp geçit projesi bana çok daha mantıklı gelmiştir hep. 
Kentin keşmekeş olan trafiğini tam anlamıyla baypas edecek böylesi bir proje, son derece verimli ve kendisini kısa sürede amorti edecek bir maliyet ile yapılabilir.  
Böylesine kritik projeler üzerinde laflarken, kentin hafızasında geçmişte nelerin tartışıldığını anımsamakta fayda var… 

+++++

ADINDA BİLE “BUHAR” OLAN İLÇEYİ DOĞALGAZLA ISITMAK “YERLİLİK VE MİLLİLİK” Mİ? 

Aydın’ın Buharkent ilçesi, Ege’nin cennet köşelerinden biri. 
Aydın ve Denizli arasında uzanan bereketli Büyük Menderes Ovası’nın köşesine kurulu Buharkent’in bir özelliği de jeotermal enerji kaynakları açısından Türkiye’nin en şanslı ilçeleri arasında yer alması. 
Adında bile “buhar” olan bu güzel ilçe, ayaklarının altındaki zenginliği konut ısıtması için rahatlıkla kullanabilecekken, beş bin kilometre öteden boruyla gelen doğalgaza mahkûm kalıyor. 
Doğrusu bu aklı anlamakta zorlanıyor insan…
Şubat ayı sonunda Belediye Meclisi’nde alınan kararla, ilçede doğalgaz kullanımına başlama vuruşu yapılmış oldu. 

İLÇE - BÜYÜKŞEHİR KAVGASI

Aslına bakarsanız Buharkent Belediye Başkanı Mehmet Erol, bu yöndeki farkındalığı yüksek bir yerel yönetici. 
Jeotermal enerjiyi Aydın'da en iyi ve en verimli şekilde kullanan ilçe olma yolunda ilerlediklerini ve bu zenginliği halkın faydasına sunmak istediklerini belirtiyor. 
Aydın Büyükşehir Belediyesi’nden izin çıkmaması nedeniyle konutların jeotermal enerjiyle ısıtılması projesinin askıda kaldığını iddia ediyor. Projeyi hayata geçirmek için Büyükşehir Yasası’nda değişiklik yapılmasını beklediğini ifade ediyor.
Pekâlâ sorun nerede dediğinizi duyar gibiyiz…
Mevcut yasal düzenlemeler, Büyükşehir Belediyesi’ni bu konuda yetkili kılıyor. Buharkent ve Aydın Büyükşehir belediyelerinin farklı partilerde olması bu sonuçta etkili midir, bilemiyorum.
Ancak günün sonunda kıt dövizimizle ithal ettiğimiz bir kaynak, yerin altında yatan zenginliğe galebe çalıyor. 
Neyse ki adında “buhar” olan bu ilçe, 241 dönümlük Organize Tarım Bölgesi’ni jeotermal kaynak ile ısıtmaya başlıyor. 

VARLIK İÇİNDE YOKLUK

Bu sütunlarda Türkiye’nin yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının daha fazla kullanılmasının önemine sürekli dikkati çekiyoruz. Sadece yer üstü kaynaklarında değil, ayaklarının altındaki zenginliği de kullanamayan; adeta varlık içinde yokluk çeken bir ülke Türkiye…
Yer altında serveti olan, yer üstünde sefaleti kanıksamış bir ülke…
Yazık gerçekten.
Aydın’ın Topuklu Efe’si Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun, Buharkent Belediye Başkanı Mehmet Erol’un savlarına hangi yanıtları verdiğini açık kaynaklardan okuyamadım. 
Bir açıklaması varsa, elbette sütunlarımız kendisine de açık. 
Yılda 51 milyar metreküp doğalgaz kullandığımız, bu tüketimin yüzde 97’sini ithal ettiğimiz, ithalatın yarıdan fazlasında tek bir ülkeye (Rusya) bağımlı kaldığımız anımsandığında…
Kullandığımız her birim yenilenebilir ve temiz enerji kaynağının karşılığı olan dövizin cebimizde kalması olduğunu bilelim. 

+++++

HAFTANIN SÖZÜ 

 “Çocukları ürkütülmüş bir dünyanın denizi mavi olsa ne yazar, olmasa ne...”
Cahit Zarifoğlu