Ülke ve millet olarak zor günlerden geçiyoruz. Van Erciş, Adıyaman, İzmir depremlerimden sonra daha kötüsü olmasın diye dua ederken, daha büyük depremlerle karşılaşmamız, depremin ardından gelen sel f...

Ülke ve millet olarak zor günlerden geçiyoruz. Van Erciş, Adıyaman, İzmir depremlerimden sonra daha kötüsü olmasın diye dua ederken, daha büyük depremlerle karşılaşmamız, depremin ardından gelen sel felaketi ve ilerleyen süreçte olması muhtemel olan İstanbul, İzmir gibi nüfus yoğunluğu olan illerimizdeki deprem beklentileri, çözümün duadan ibaret olmadığını, tedbir almamız gerektiğini yaşanan felaketleri kader deyip geçemeyeceğimizi bizlere bir kez daha hatırlattı. Yaşadığımız felaketlerden ders alıyor muyuz? Keşke evet diyebilseydik ama, maalesef hayır. Pandemi, deprem derken bundan sonraki hayatımızda felaketlerle yaşamayı öğrenmek zorundayız gibi görünüyor. Millet olarak dünyanın en önemli coğrafyasında yaşıyoruz. Bu coğrafyada yaşamanın bedeli de ağır oluyor. Bir yandan ülkemizin başından hiçbir zaman eksik olmayan terör belası, bir yandan mülteci akını, bir yandan deprem ve doğal afetler. Bu coğrafyada yaşamanın bedeli ağır ise, millet olarak buna hazırlıklı ve tedbirli olmamız kaçınılmaz. Yaşanan felaketlere baktığımızda, altından pek çok ihmalin çıktığı da alenen ortada.Olası İstanbul Depremi başta olmak üzere yarın hangi felaketle karşılaşacağımız belli değil. Bundan dolayıdır ki, felaketlerin ne zaman geleceğini tartışmaktan çok, yaşanabilecek olası felaketlere hazırlıklı olmak için çabalamalıyız. 6 Şubat gecesi Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen depremde 10 binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, depremde yaşanan olaylar ve görüntüler milletimizde kapanmaz yaralar açtı. Örnek olması açısından; Hatay ilimizde Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek hizmet binası ve İskenderun Devlet Hastanesi ek hizmet binası depremde yıkılmış, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ana binası da ağır hasar görmüştü.

YIKILAN HASTANELER

Birlik Sağlık Sen Hatay Temsilcisi Abdullah Gül’ün nöbetteki hemşire eşinin de içinde olduğu yüzlerce vatandaşımız yıkılan hastanelerde hayatını kaybetmişlerdi. Yaşanan ihmale kayıtsız kalmayan, hatta hastanenin yapım aşamasında (2010-2012 yıllarında) hastanenin fay hattı üzerinde yapılıyor olduğunu, defaten ifade etmelerine rağmen kendilerini dinleyen olmamıştı. Birlik Sağlık Sen Hatay İl Temsilcisi Metin Yılmaz ve Hatay Hastane Temsilcisi Abdullah Gül’ün dile getirdiği ilgili hastaneler depremde yıkılmış, Depremden sonra da, ihmali olan sorumluların cezalandırılmaları için, kamuoyunda yakından takip ettiği Birlik sağlık Sen Temsilcisi Abdullah Gül sorumlular hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Yapılan mücadelenin amacı geçmiş depremlerde yaşadığımız gibi bu depremde de sorumlular elini kolunu sallayarak ortada dolaşmasın çabasıydı. Sağlık iş kolunda bir sendika olan Birlik Sağlık Sen, sivil toplum kuruluşu sorumluluğuyla mücadele ederken, kuruluş ve varoluş amaçları çalışanın yanında olması gereken bazı sendikaların yine günlük çıkar ve menfaatleri için yıkım kararı olan hastaneleri faaliyette tutan insanlara destek açıklamaları yapmaları sendikacılıktan ne kadar uzaklaştıklarının sendikal anlayışlarının ne kadar yozlaştığının da bir göstergesi oldu. Daha insanlarımız enkaz altındayken, kentte hiçbir hastane faaliyet göstermez iken, üstelik çalışanlarımızın ve vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği hastanelerin yıkım kararı varken faaliyette tutulmasına vesile olan il sağlık müdürünü koruma çabasına giren, Hatay Sağlık Sen Başkanı Mustafa Tekgüzel'in Birlik Sağlık Sen’in yaptığı mücadeleye karşı "acıyı siyasete karıştırmayın. Çamur at izi kalsın" gibi cümleler kullanmasını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Nitekim halen Mustafa Kemal Üniversitesinde görevli olan eski başhekim Yunus Doğramacı yapmış olduğu açıklamada; ek binanın depreme dayanıksız olduğu ve yeni bina yapılması için İl Sağlık Müdürlüğü’ne beş kez yazı yazdığını, milletvekili adaylığı için görevinden ayrılan dönemin İl Sağlık Müdürü Mustafa Hampolat’ın “ Tepki çeker. Burada esnaf var. Siyasetçiler var. Kapatırsak sıkıntı olur” diye karşılık verdiğini ifade ediyor. Sonuç hastanede kaybettiğimiz 72 can. Buna ihmal mi diyelim, kasıt mı diyelim, cinayet mi diyelim bilemiyorum. Eğer bir suçun karşılığı yoksa, o suça teşvik olur.