Aysun Şentaş, Yenişehir’deki Gıda Çarşısı’nda tekerlek sektöründe yer alan tek kadın işletmeci.  25 yıl boyunca Teker Market Teknik Malzeme Limited Şirketi’nde çalıştı. İşveren Bekir Bakar, işletmeyi...

Aysun Şentaş, Yenişehir’deki Gıda Çarşısı’nda tekerlek sektöründe yer alan tek kadın işletmeci.  25 yıl boyunca Teker Market Teknik Malzeme Limited Şirketi’nde çalıştı. İşveren Bekir Bakar, işletmeyi ona devretmek istediğini söyleyince başta tereddüt etti. Ancak iş hayatında insan biriktirmiş olmanın faydasını gördü. Başta müşterileri, herkes sektörün bu çalışkan kadınına destek oldu. Biz birkaç satırla kısaca anlattık; tabii yazdığımız gibi hemen ve kolay olmadı. Geri kalanını 30 yıllık iş hayatında 25 yıl çalıştığı işyerinin başına geçen başarılı kadının hikayesini kendisinden dinleyelim   Kendinizi kısaca bana tanıtır mısınız? 1972 İzmir doğumluyum. Eğitimimi İzmir’de tamamladım. İş hayatına 1990 yılında başladım. Karabağlar Cumhuriyet Lisesi mezunuyum. Üniversiteyi kazandım fakat ekonomik koşullar nedeniyle okuyamadım.  Şu an okumuyorsunuz? Hayır okumuyorum. Lise mezunuyum. Ekonomik sorunlardan dolayı Ankara Gazi Üniversitesi Turizm Otelciliği bölümünü kazanmıştım 1990 yılında. Okula gidemedim. Lise eğitimimden sonra direkt iş hayatına atıldım. Çalışmak zorundaydım. Beyaz eşya Bosch bayiinde işe başladım. İş hayatını orada öğrendim. Açıkçası temelim orada. 1995 yılında da Bekir Bakar firmasında işe başladım. Yaklaşık 25-26 yıl Bekir Bakar firmasında görev aldım. İlk başlarda ön muhasebe olarak girdim. Ürünleri merak ettim, merak ettikçe tanımaya başladım. Ürünleri tanıdıkça keyif almaya başladım. Bulmaca gibi geldi bana. Keyif aldıkça sorumluluklarım daha da arttı. Şöyle: İş verilmez alınır mantığıyla yürüdüm ben. Bu işyerini ne zaman açtınız? İki yıl oldu. 2019 Aralık ayında Bekir Bakar artık sektörden emekli olmayı düşündüğünü ve bana devretmeyi düşündüğünü söyledi. Bekir Bakar firması sonuçta 80-90 yıllık geçmişi olan bir firma. Onun sürekliliği ve devamı olacağı için çok büyük bir sorumluluk aldım aslında. En büyük cesareti Bekir ağabey verdi, hakkını ödeyemem.  Kaç çalışan var? 8 arkadaş. İş arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım onlar benim. Burası Gıda Çarşısı olarak geçiyor. Açıkçası kadın girişimcilerin yoğunluğu konusunda bir bilgim yok. Bir kadın girişimci olarak, hem Gıda Çarşısı’nın bu ortamını, hem sizin işveren olarak bu ortama dahil olmanızı biraz anlatır mısınız? Bizim sektörümüz sanayi ve mobilya tekerlekleri ana başlığı altında, makine ekipmanlarını da kapsıyor  ve sektörümüzde şu anda tek kadın işletmeciyim Türkiye’de. Çünkü erkek egemenliği üzerine kurulu bir sektör. Erkek egemenliği hakim sektörümüzde. Hem teknik anlamda yeterli bilgiye sahip, hem işletmeci  bir kadın olarak Türkiye’de tekim. Bu gurur verici bir duygu, aynı zamanda da sorumluluğu ağır. Yani başarılı olmak zorundayım. Bu sektörde kadın işletmeci olmak zor mu? Benim için zor değil. Sıkıntı yaşamadım, çünkü geçmiş 25 yıllık çalışma hayatımda da sorumluluk almaktan kaçmadım, her tecrübeyi biriktirdim. Ben herkesin Aysun Abla’sıyım aslında. Yaşça benden büyüklerde bana abla der. Türkiye’de alt bayilerimiz var diğer illerde de. Satıcı bayilerimiz var. Yaklaşık 50 ile hakimiz. Türkiye’nin yarısından fazla… Evet. Türkiye’nin yarısından fazlası. Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de bayimiz yok. Şöyle diyeyim: EMES Sanayi Tekerlekleri ana bayiiyiz. Yaklaşık 19 ana bayii var. Merkezimiz İstanbul’da. Ve 19 bayiin içerisinde yıllardır birinci bayii oluyoruz. Bu da alt bayilerimiz sayesinde oluşuyor. Toptan ve perakende hizmet yapıyoruz burada. Yani zorlayıcı tarafını pek yaşamadım. Çünkü işimi seviyorum. Zaten sevmeseniz hiç bir işte başarılı olamazsınız. Çalışkanım, cesaretliyim, girişimciyim. Bunların da karşılığını şimdi alıyorum. En büyük sermayenin de para olmadığını gördüm son iki yılda. Bu işe başlarken çok ciddi kaygılarım vardı. Çünkü ciddi bir sermaye gücü isteyen sektör. Ama o tedirginliğimi bir yıl içerisinde biriktirmiş olduğum insanlar sayesinde aştım. En büyük sermayenin paranın yanında, dürüstlükle beraber güvenilir olmak, ikili diyalogların sağlamlığı olduğunu görüyorsunuz. Bunların sayesinde bu seviyeye geldim. Diğer kentlerle olan ilişkiniz nasıl? Oralarda var olan 50 kentte bayilikten bahsettiğiniz. İlişkileri direkt siz mi düzenliyorsunuz? Nasıl bir alışveriş içerisindesiniz? Geçmiş yıllarda oluşan alt bayiler bunlar. Direkt ben düzenliyorum ilişkileri. Telefonla çoğunlukla. Dönem dönem de bölgeyi ziyaret oluyor. Zamanla ilgili sıkıntı olduğu için telefonla daha çok iletişimi sağlıyoruz.  Ağabey-kardeş gibi olduğumuz. Yüzünü görmediğim, yolda karşılaşsam tanımadığım, ama canciğer olduğumuz birçok dostluk kurduğumuz bayilerimiz var. Tekerlek sektörü aslında hayatı kolaylaştırma üzerine… Bu konuda aktarabileceğiniz deneyimleriniz var mı? Tabii ki var.  Bir vatandaş, “Köpeğim felç oldu, yürüteç yapmak istiyorum, buna nasıl bir tekerlek yapabilirim?” diye sordu.  Ben hayvanları çocukları doğayı çok seviyorum. “Tabii” dedim ben de. Şu olur, bu olur… Ölçü olarak en uygun olanını, en hafif olanını, köpeği de zorlamayacak olanını yapmaya çalışıyorum. Ön ayakları sağlam çünkü ön ayaklarıyla arka ayaklarını çekmesi gerekiyor. Bunun için de yürüteç yaptırmak gerekiyor. Ayarladım en uygun olan tekerleği. Adreslerini rica ettim. Ücretini sordular. “Ücreti yok. Bu benim sizin köpeğinize hediyem” dedim. “Olur mu öyle şey?  Olmaz.” “Olur. Neden olmasın?  Her şey para demek değil.” O da, “Ben böyle esnaf görmedim. Ben böyle bir şey görmedim” dedi.  “Çok ciddi bir şey değil. Umarım işe yarar,  rahatça yürür” dedim.  Onunla beraber bu işi yapan bir arkadaş vardı. İnstagramdan buldum. Ona da mesaj attım. ‘Tekerleklerinizi bedelsiz olarak ben sağlayabilirim’ dedim.  Hayvanlara, kediye, köpeğe, büyük baş hayvanlarına dahil yürüteç yapan bir arkadaştı. Açıkçası çok kıymetli bir şey hayvanlara yürüteç yapmaları, sizin de destek olmanız. Toplumsal duyarlılığımızı korumaya çalışıyoruz. Çünkü bu dünyada hepimiz misafiriz. Hiç kimse hiçbir şeyin sahibi değil bana göre. Her şey gelip geçici. Misafir olduğumuz süre içerisinde de bizden sonraki nesillere, örnek olabilirsek faydalı olabilirsek, toplumu daha yaşanılabilir halde bırakabilirsek, ne mutlu. Çünkü, emanetçiyiz. Bundan güzel bir şey yok diye düşünüyorum. Peki Aysun Hanım, 1990, 30 yıl olmuş iş hayatına gireli. ‘İşçilikten geldim’ dediniz. Biraz 30 yıl öncesine gidecek olursanız, o dönemin işçiliği nasıldı? Zor muydu? Siz ne gibi zorluklar yaşadınız? O zaman şöyle söyleyeyim: İnsanlarla alakalı bu zorluk ya da kolaylık. Ya da işte zamanın getirdiği teknolojiyle oldu. Eskiden tabii daha zordu. Nasıl zordu? Elde fatura kesiyorduk mesela. Bilgisayar sisteminde fatura kesemiyorduk. Kılamoz defterleri tutuyorduk. Yazmaktan defalarca bileğimin ağrıdığını ve şiştiğini söyleyebilirim. Yazı yazmaktan, fatura kesmekten… Fakat şimdi her şey bilgisayar ortamında, daha rahat. Kolaylaştıkça insanlara zor gelmeye başladı. Çalışmak zor gelmeye başladı. Zorluk eşiği mi düştü insanların? Evet, düştü. Eskiden biz zorluk yaşadık. Şimdi anne-babalar çocuklarımız yaşamasın mantığıyla, emekli maaşlarıyla çocuklarına destek olmaya çalışıyorlar, çalışmadan da geçimini sağlayan gençler de iş beğenmiyor. Artık  ‘eti senin kemiği benim devri’ bitti ve zanaatkar insanları  bulamayacağız.  Yani, balık tutmayı öğretmiyorlar. Balığı direkt veriyorlar önüne, hatta kılçığını da ayırıyorlar. Peki, biraz ailenizden söz eder misiniz? Annem TEKELişçi emeklisi. Babam da TIR şoförüydü. Babam 2004 senesinde rahmetli oldu. Bir erkek kardeşim var. Devlet Opera Balesi’nde çalışıyor. Ben, ortaokuldayken bileklik örüyordum harçlığımı çıkarabilmek için. Beyaz eşyacılardan plastik bantları alıyordum, iplik alıyordum. Kareli kâğıtta sayısal şablonu ile örgü sistemini çıkarıyordum. İsim yazıyordum. Numara yazıyordum. Bileklik satarak okul harçlığımı çıkarıyordum. Çünkü annem 6 ay çalışıyordu, 6 ay da evdeydi. Mevsimlik işçiydi TEKEL’de. Tabii o zaman daha zordu şartlar. Dediğim gibi, üniversite sınavına girdim. Ben ikinci sınav harcını yatıracak parayı bulamadım hiç kimseden. Bulamadım değil, talep de etmedim kimseden. İmkânımız yoktu. Benim annem, babam devlet memuru değildi. Kiracıydık haliyle. Daha zordu. Aslında o zaman daha sade bir yaşam vardı. Şimdiki evlerde de iki tane televizyon ikişer tane buzdolapları var. Herkes son model cep telefonlarına sahip ama insanlar birbirinden uzaklaştı. Aynı evin içinde herkes ayrı odada yaşamaya başladı. İki yıldır işverensiniz. Biraz bu 2 yılı anlatır mısınız? Gerçi firmanın geçmişi var ama sizin etrafınızda müşteri olarak tabir ettiğiniz çevreyle bağınız nasıl? Onların sayesinde cesaretlendim. Çünkü çok destek oldular. Dedim ya, sermayenin dışında inanın benim sahip olduğum zenginlik maddiyattan çok daha üstteymiş. Ben onu bu son iki yılda gördüm. Çünkü sınırsız bayiliğini yaptığım firma yöneticisi Turgut Bey, “Zaten senin bildiğin iş. Ben senin yapacağına inanıyorum. Biz destekliyoruz seni” dedi. Ve bana destek oldular. Ve üstlerimden hep böyle tecrübeli kişilerden deneyimlerini dinleyerek, hep o öğütleri dinleyerek, dikkate aldım. Dinlediğim her öğüdü dikkate aldım. Herkesi dinledim o dönemde, herkesi. Müşterilerim destekledi, hiçbir bayi beni bırakmadı. Ortamdaki tek kadın siz miydiniz, o ortama da geçiş olurken? Evet. Zaten başta istememiştim. Şöyle; emekli olmama da çok az bir zaman vardı. Dediğim gibi çok ciddi kaygı oluşturdu. Çünkü çok güçlü sermaye olması gerekiyor. Ama dedim ya sermayenin dışında bir şey gelişti. Sırf o bir seneyi, o devir borcumu ödeyebilmem için herkes destek oldu. Beni şaşırttı bu. Anlatabildin mi? Beni bırakan hiçbir müşterim olmadı. 20 taneye yakın tedarikçimiz var. Bunlardan 4-5 tanesi bana ilk gönderdikleri faturanın makbuzunu gönderdiler. Biraz işyeri ortamını ve buradaki ürünler hakkında bilgi verir misiniz ve belki de başınızdan geçen ilginç olaylar… Bakın beş bin çeşit ürün var şu an bünyemizde. Sektörde de altı, yedi bin çeşit ürün vardır dünya genelinde. Çünkü tekerlek deyip geçiyoruz ama bu kadar çeşit ürüne hakim olmak da kolay değil. Çok ilginç bir şey anlatayım: Geçen gün altı-yedi yaşlarında bir çocuk aradı sabit telefondan. “Bana bedava tekerlek gönderir misiniz?” dedi.  Bir tanıdığımızın çocuğu ile bizi işletiyor diye düşündük. “Tamam göndeririz” dedi çalışan arkadaşımız Özlem Hanım. Kapattık telefonu. Yirmi dakika sonra tekrar arandık. “Bekliyorum kapının önünde kimse bana tekerlek getirmedi. Benim hayallerim var, tekerlek lazım” diyor.  “Kimsin?”, “Ayaz”, “Nerede oturuyorsun sen?”, “Şila’da” Yani, İstanbul, Şile. “Sen bizim numaramızı nereden buldun?” “Google’da bedava tekerlek dedim siz çıktınız”. Teker Market diye e-ticaret sitemiz var. “Tamam” dedim. “Ben sana tekerlek göndereceğim.” Babası geldi, “Oğlum sen ne yapıyorsun?” dedi. “Kusura bakmayın” dedi. “Önemli değil ama siz bana adresinizi verir misiniz?” dedim. Verdi adam. Küçük tekerleklerden dörder tane grup yaptım. Beş- altı çeşit topladım. Biraz abur cubur aldım bakkaldan. Bir iki defter kalem kargo yaptım gönderdim.  Dönüş aldınız mı? Aldım. Geçen hafta içinde ‘Teşekkür ederiz kargonuz geldi’ diye dönüş aldım. Böyle ilginç şeyler de oluyor. Bu arada ben ürünü sadece seyreden biri değilim. Şu maşaya şu tekerleği takarsak müşterinin istediğini elde ederiz gibi geliştirebiliyorum. Sektöre hakimim, ürünü çok iyi tanıyorum. Teknik özelliklerini ezbere biliyorum. Yani siz bana bir ürün söylediğinizde ben onun tablo ölçüsünü, yükseklik milimini, kaldıracağı yükü, kapasitesini nerede kullanılacağını, bir kadın olarak biliyor olmak beni hep bir adım öne çıkardı.