Geçen haftaki köşe haberimize Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) bünyesinde Kimyevi Madde ve Mamülleri İhracatçıları Birliği’nin kurulma çalışmalarının on yıl aradan sonra yeniden hızlandığı haberini payl...

Geçen haftaki köşe haberimize Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) bünyesinde Kimyevi Madde ve Mamülleri İhracatçıları Birliği’nin kurulma çalışmalarının on yıl aradan sonra yeniden hızlandığı haberini paylaşmıştık … Başta plastik sektörü olmak üzere İzmir ve Ege Bölgesi’nde faaliyet gösteren firma temsilcilerinden çok olumlu mesajlar aldık. Hızımızı almışken bu hafta yeni bir müjdeyi paylaşmak istiyorum okurlarla… Yenilenebilir enerji sektörünün tartışmasız başkenti olan İzmir’de, EİB bünyesinde “Ege Yenilenebilir Enerji Ekipman ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği” kurulma çalışmaları başladı. Başta rüzgâr ve güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji disiplinlerinde ciddi bir ana ve yan sanayi üretimine sahip olan Ege Bölgesi’nin, bu mukayeseli üstünlüğünü ve ihracat kabiliyetini kurumsal bir yapıya taşıyacak olması hepimize mutluluk vermeli. // İHRACAT EGE’DE KAYIT ANKARA’DA Ege İhracatçı Birlikleri, tüm Türkiye’de yenilenebilir enerji sektöründe faaliyet gösteren ihracatçı firmaların taramalarına başladı. Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) kodları uyuşan firmaların, İzmir’de kurulması planlanan Birlik çatısı altında toplanması için yakın zamanda ilk adımlar atılmaya başlanacak. Söz konusu firmalar, ihracatlarını büyük ölçüde merkezi Ankara’da bulunan Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri bünyesinde yer alan Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği üzerinden gerçekleştiriyor. EİB yönetiminin ihracatçı firmalar bazında yapacağı teknik çalışmada elini büyük ölçüde rahatlatan unsur ise 2020 yılında başlayan ve Avrupa Birliği’nin hibe desteği ile yürütülen Best For Energy projesi oldu. İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) ve Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nin (ENSİA) paydaşları olduğu bu proje kapsamında yürütülen ve 309 firmanın katılımı ile gerçekleştirilen çalışmada ilginç veriler ortaya çıktı. // YÜZDE 67’Sİ İHRACAT YAPIYOR Temiz Enerji ve Temiz Teknoloji Yetenek Matrisi (CLEANMATRIX) çalışmasına katılan şirketlerin; yüzde 67’sinin ihracat yaptığı, yüzde 90’ının son iki yılda gelirlerini artırmayı başardığı, yüzde 83’ünün son iki yılda kârlılıklarını artırmayı başardığı anlaşıldı. Yapılan saha araştırmaları, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji ekipmanları ihracatının yıllık 500 milyon dolar seviyesini geçtiğini gösteriyor. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç seviyelerinin her yıl artış göstermesi ile ekipman üretimi yapan firmaların üretim ve ihracat potansiyelleri de artış kaydedecek. İhracat seviyesinin de her geçen yıl ivmelenerek artacağı değerlendirildiğinde, sektörün koordinasyonun ve güçbirliği oluşturmasının önemi bir kez daha anlaşılıyor. Kurulması planlanan İhracatçı Birliği, Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünen uluslararası sermaye için de bir referans noktası olacak. // KİMSE KAYBETMEYECEK Ezcümle… Nereden bakarsanız bakın, kimsenin kaybetmediği, sektörün ve ihracatçı firmaların tümünün kazandığı bir stratejiden söz etmek mümkün. Kimya İhracatçıları Birliği örneğindeki gibi, herhangi bir sektörün ihracatında bölüşüm yaşanmayacağı için Birliklerin kuruluş esaslarını düzenleyen yasada tarif edilen şartların sağlanması zor olmayacak. Ön çalışmaların tamamlanmasının ardından firmalarla bire bir iletişimlerin kurularak, sürecin önce EİB bünyesinde, sonrasında ise Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) ve ilgili Bakanlık olan Ticaret Bakanlığı gündemine getirilmesi planlanıyor. RÜZGÂR TÜRBİN KANADI ÜRETEN 4 FABRİKANIN TÜMÜ İZMİR’DE Türkiye, birincil enerji kaynaklarında kabaca yüzde 70 oranında dışa bağımlı. Bu derece yüksek ithalat bağımlılığı içinde rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle, dalga gibi yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının rolü hayati önem taşıyor. Ama yetmiyor… O enerjiyi üreten ekipmanların da yerli olması, yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde üretilmesi gerekiyor. Çünkü tıpkı enerji kaynaklarında olduğu gibi enerji ekipmanlarında da ithalata bağımlılık oranımız yüzde 70 gibi yüksek bir seviyede. Yerli kaynaklarımızdan enerjimizi üreten makine ve ekipmanların da yerli olması, sermaye kaynağına bakılmaksızın Türkiye’de konuşlu firmalar tarafından üretilmesi ve katma değer zincirinde yer almaları; en az yerli enerjimiz kadar önemli. Yerli enerji kaynaklarımızı ithal ekipmanlarla üretmek, Türkiye’nin beklentilerine cevap verecek bir varlık yönetimi stratejisi değil. ENSİA ve İzmir Kalkınma Ajansı’nın paydaşı olduğu Best For Energy projesi, Ege Bölgesi’nde yenilenebilir enerji sektörüne ekipman üretimi yapan firmaların kümelenme konsepti altında değer zincirinde birlikte yer almalarını amaçlıyor. Ege Bölgesi 2020 yılı sonu itibarıyla 3 bin 511 MW kurulu güç ile rüzgar enerjisinde en yüksek yatırıma sahne oldu. İzmir ise yine 2020 sonu verilerine göre bin 798 MW kurulu güç ile Türkiye’nin en yüksek RES yatırımına ev sahipliği yapıyor. Türkiye’deki her beş RES’ten biri İzmir’de bulunuyor. İzmir, Manisa ve Balıkesir’i içine alan bir üçgen çizdiğimizde, Türkiye’deki her üç santralden birisinin bu üçgenin içinde konumlandığı görülüyor. Rüzgâr enerjisi özelinde İzmir ve Ege Bölgesi çok güçlü bir üretim altyapısına sahip. Türkiye’de konuşlu rüzgâr türbin kanadı üretimi yapan dört fabrikanın dördü de İzmir’de üretim yapıyor. Yanı sıra ana ve yan sanayiye makine, ekipman ve komponent üretimi yapan, proje yönetimi üstlenen, rüzgâr ölçümlemesi gerçekleştiren, danışmanlık hizmeti veren çok sayıda irili ufaklı firma bulunuyor. TÜRKİYE ORTALAMASININ 10 KATI KATMA DEĞER Türk ekonomisinin 2020 yılında ulaştığı 1.01 Dolar/Kg değerindeki ortalama ihracat değeri, üzerinde çokça düşünmemiz gereken bir veri. Yenilenebilir enerji ekipmanları üretiminde bu katma değer seviyesinin “en az” 10 Dolar/ Kg düzeyinde olduğunu, kullanılan malzemelerle orantılı olarak 50 Dolar / Kg’a kadar yükselebildiğini biliyoruz. Hükümetin “2030 yılında toplam enerji tüketiminin yüzde 30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması” vizyonu ile önümüzdeki on yıl için en az 25 milyar dolarlık bir ekipman pazarı ortaya çıkacak. Dolayısıyla iç pazarda oluşacak ihtiyacın ithalat ile değil, Türkiye sınırlarında yapılacak üretimle karşılanması ve ihraç edilmesi; hem cari açığın azalmasını hem de kıt olan dövizin ülke içinde kalmasını sağlayacak. EGE BÖLGESİ, DENİZÜSTÜ RES’İN ÜRETİM ÜSSÜ OLABİLECEK ALTYAPIDA Türkiye, Ağustos ayında bir ilki yaşayarak rüzgâr enerjisinde 10 bin MW kurulu güç seviyesini aştı. Önemli bir eşik noktası olan bu yatırımların tamamı karada bulunan rüzgâr enerji santrallerinden (RES) oluşuyor. Oysa Türkiye, örnekleri pek çok Avrupa ülkesinde görülen denizüstü (offshore) RES kurulu gücünde sıfır noktasında olmasına rağmen ciddi bir potansiyele sahip. Denizüstü Rüzgâr Enerjisi Derneği (DÜRED) sadece offshore RES potansiyelimizin 75 bin MW olduğu bilgisini paylaşırken, sektörün tüm profesyonelleri karasal RES kapasitesinin en az 100 bin MW olduğu konusunda ittifak halinde. Bugün santraller yüksek enerji üretme kapasiteleri ile düşük rüzgâr hızlarında da üretim yapabilme teknolojilerine sahip. Aynı şekilde rüzgâr ölçümlemesinde kullanılan ekipmanların teknolojilerinde baş döndüren bir hız gözleniyor. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada olan Türkiye’nin denizüstü RES’teki eksikliğini giderici ihale süreçlerinin zaman kaybedilmeden tamamlanması gerekiyor. Türkiye Rüzgâr enerjisi santrallerinin kule, kanat, türbin ve aksamlarını üreten çok nitelikli bir sanayi altyapısına sahip. Bu altyapı ile Ege Bölgesi, Akdeniz ve Karadeniz’deki denizüstü RES’lerin tüm türlü üretimlerini yapabilecek, katma değeri çok yüksek bu üretimle Türkiye’ye yüklü miktarda döviz kazandırabilecek potansiyeli barındırıyor.  

BOSTANLI’NIN GÖBEĞİNE MÜLTECİ OKULU MU?

Karşıyaka ilçesinin Bostanlı Mahallesi’nde, oturduğum eve birkaç yüz metre mesafede bulunan arsada epeydir sessiz sedasız bir çalışma yürütülüyordu. Binalarla çevrili bu arsa, Bostanlı’nın sonda kalan boş arsalarının en büyüğü idi. Yeşil alan olarak değerlendirilmesi için ilgili yerlere talepler iletilmişti. Çünkü çok yakınında okulların yer alması nedeniyle bölgede okul ihtiyacı had safhada değildi. Yüz metre yakınında TAKEV’in Karşıyaka Kampüsü de bulunduğu için özel okul ihtiyacı da yoktu. Kamu kurumlarından çıt çıkmıyor, adeta yapılanların gizli kapaklı kalması için özel bir hassasiyet gösteriliyor, arsanın açık otopark olarak kullanılan kısmı boşaltılıp çitle çevriliyordu. // VE İŞİN KOKUSU ÇIKTI Ve nihayetinde arsayı çevreleyen paravanlara Türkçe ve Arapça bilgilendirme panoları asılınca işin kokusu çıktı, uzun süren sükûnetin sebebi de anlaşıldı. Panolarda, süslü başlıklar da ihmal edilmemiş, “Kriz zamanlarında herkes için eğitim projesi” denilmişti. Avrupa Birliği bayrağı da iliştirilmiş, algı yönetimi tamamlanmıştı. Zaten mesele, panoda yer alan “kriz” ve “herkes” kelimelerinde gizliydi. Nasıl bir krizin içinde bulunuyorduk? Ve… Türkiye’de herkes zaten Anayasal bir hak olan “eğitim hakkı”ndan yararlanıyordu. Sanki kriz zamanında birileri eğitim alamıyormuş, bir AB projesi kapsamında bu iş kotarılacakmış havası veriliyordu. İzmir’in en eğitimli insanlarının ikamet ettiği Bostanlı halkının bu şifreyi çözmesi elbette zor olmadı. Tepki eylemlerimiz sonucunda, meslektaşımız CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel’in soru önergesi ile konu TBMM’ye taşındı. Aynı proje kapsamında İzmir’in farklı noktalarında toplam 20 okul yapılacağı kısa sürede anlaşıldı. // VALİ KÖŞGER NE DİYOR? İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, yükselen tepkileri dindirmek için Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Kriz zamanlarında herkes için eğitim kapsamında eğitim altyapısının güçlendirilmesi projeleri Avrupa Birliği finansal desteği ile Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından AB kaynakları kullanılarak 19 ilimizde toplam 410 okul inşa edilmektedir. Okulların tamamı devlet okuludur. İzmir ilimizde toplam 500 milyon TL yatırım ile 20 okul inşa edilmekte olup 4 adet okul tamamlanmış ve İzmirli öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur. İnşası devam eden okullarımız İzmir'imizin çocukları için bölgenin ihtiyacına göre belirlenmiş ilkokul, ortaokul ve Anadolu lisesi olarak yapılmaktadır. Okulların inşası tamamlandığında Bölgede yaşayan tüm öğrencilerimizin hizmetine sunulacaktır.” diyordu. Oysa Bostanlı sakinlerinin cevabını aradığı soru başkaydı… Bu arsalara AB’nin maddi desteği ile mültecilerin eğitim görecekleri okullar yapılacak mıydı yapılmayacak mıydı? Okul yapılmasına elbette kimsenin karşı çıkması beklenemezdi. Pekâlâ bu okullarda kimler okuyacaktı? Cevabını aradığımız sorular bunlardı. Zira bu arsanın çok yakınında Mustafa Reşit Paşa İlkokulu, iki sene önce eğitime başlayan Metin Aşıkoğlu Ortaokulu, TAKEV, Mürşide Akyüz İlkokulu gibi pek çok okul vardı. // BİTMEYEN MİSAFİRLİK Avrupa Birliği ülkelerinin “Aman Türkiye’de kalsınlar, bize gelmesinler” diye tir tir titrediği mülteciler, bizim için gerçek bir “bekâ sorunu” olurken… 10 yılı geçen bu misafirliğin ne zaman biteceği; daha doğrusu bitip bitmeyeceği merak edilirken… Yetmiyormuş gibi İran sınırından kafileler halinde Afgan mülteciler ülkemize girer, “namusumuz” olan hudutlarımız delik deşik edilirken… İzmir’in tek bir mülteci bulunmayan mahallelerinde Arapça yazılı tabelalar eşliğinde gizli kapaklı iş yapmaya kalkmak hayra alamet değil. Sayın Valimiz’in açıklama yaparken, bu detayları da vermesi gerektiğini düşünüyoruz… Halka rağmen böyle bir işe kalkışmanın, iç barışımıza ve zaten olmayan ağız tadımıza zarar vereceğini en başta Valimizin bilmesi gerektiğini düşünüyoruz.  

TEBRİKLER MURAT SARAÇ

İzmir Atatürk Lisesi Mezunlar Derneği’mizin kıymetli Başkanı Murat Saraç, Türk turizminin ve Türkiye ile İtalya arasındaki turizm ilişkilerinin gelişmesi için uzun yıllardır çalışıyor, emek harcıyor. “Hiçbir emek karşılıksız kalmaz” deyiminin doğruluğu da Murat Saraç’ın şahsında karşılık buluyor. Kuşadası’nda gerçekleşen törenle İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Matarella tarafından imzalanan “İtalya Cumhuriyeti Yıldızı Nişanı”na (Şövalye) layık görülen Saraç’ın gururuna -bizzat törende yer alamasam da- bu sütunlar aracılığı ile ortak olayım istedim. İtalya İzmir Konsolosu Valerio Giorgio’nun takdim ettiği nişanı fazlasıyla hak eden Murat başkan, sadece turizm sektöründe değil İzmir Atatürk Lisesi’nin ihtiyaç sahibi öğrencilerine katkı sağlamak için canla başla çalışıyor. Ülkemizin onun gibi çalışkan, yurtsever, iyilik yapmak için çırpınan insanların yüzü suyu hatırına hâlâ değerlerini muhafaza ettiğini söylemek gerek. Giorgio’nun, “Dünya Murat Saraç gibi kararlılığı, karakteri, nezaketiyle dikkat çeken daha çok insana ihtiyaç duyuyor” cümlesi bu tespiti doğruluyor. Tebrikler Murat Saraç…

KEMERALTI ESNAFI HIRSIZLIKTAN BEZDİ

Tarihi Kemaraltı çarşısı, İzmir’in dünyaya tanıtması gereken en önemli değeri iken, tarihe duyduğumuz saygısızlık yüzünden kendi ellerimizle ölüme terk edilmiş görüntüsü veriyor. Eski Konak Belediye Başkanı ağabeyimiz Muzaffer Tunçağ’ın yazısından öğrendiğimiz kadarıyla, son dönemde çarşıda yaşanan hırsızlık olayları, esnafı adeta canından bezdirmiş. Son haftalarda “Bu kadarına da pes” diyeceğiniz hırsızlıklardan birinde, Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) tarafından büyük emek ve masraf yapılarak restore edilen Portekiz Havrası’nın soğutma sistemleri ve tesisatı çalınmış. Hem de hırsızlar bu olayı bir vinç marifeti ile gerçekleştirmişler. Keza tarihi Şadırvanaltı Camisi’nin 12 çeşmesinin muslukları; tarihi önemdeki kapılar, kepekler, süsler, şömineler çalınıyor, haraç mezat satılıyor. Kabul ediyoruz, tarihi değerlerine ve eserlerine karşı hoyratlığın zirvelerinde dolaşmakta ısrar eden bir milletiz. Ancak gelin görün, pandeminin de etkisi ile Kemeraltı’nın bu soruna yönelik gerekli önlemler alınmıyor. Başıbozukluk yaygınlaştıkça, kamu otoritesi zayıflıyor görüntüsü verdikçe, vandalizm daha da acımasız oluyor. İzmir’in yeni Emniyet Müdürü Sayın Mehmet Şahne’ye başarılar dilerken, makamına taş atımlık mesafedeki bu soruna esnafımızın acil çözüm beklediğini hatırlatalım istiyorum. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” demeye başlamış Kemeraltı esnafı. Bizden söylemesi… HAFTANIN SÖZÜ Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz son, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır. Eflatun