Pandemi döneminin hemen başlangıcında, Mart 2020 ayında uygulamaya konulan Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) uygulaması; Türk iş dünyasının yüzde 90’ından fazlasını oluşturan küçük işletmeler için adeta can...

Pandemi döneminin hemen başlangıcında, Mart 2020 ayında uygulamaya konulan Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) uygulaması; Türk iş dünyasının yüzde 90’ından fazlasını oluşturan küçük işletmeler için adeta can simidi olmuştu. Doğru ve yerinde bir uygulamaydı. KÇÖ kapsamına giren milyonlarca çalışana ödenen maaşlar yeterliydi ya da değildi… Bu elbette tartışılabilir. Ancak KÇÖ ve işten çıkarma yasağı uygulaması, işsizliğin sosyal bir trajedi olmasını engelledi. Yıllarca devlete prim ödemiş, İşsizlik Sigortası Fonu’na kaynak yaratmış işçi ve işverenler; dara düştüklerinde biriktirdikleri paralarını kullandılar. // İŞÇİNİN KENDİ PARASIYDI Yani ödenen para çalışanın kendi parasıydı. O günden bugüne ara ara uzatılan KÇÖ; muhalefet, esnaf teşkilatı (TESK) ve iş dünyası temsilcilerinin “Yıl sonuna kadar uzatılsın” ısrarlarına rağmen 30 Haziran 2021 tarihinde sonlandırıldı. 1 Temmuz'dan itibaren işten çıkarma yasağı da kalktığı için hemen tüm sektörlerde furya halinde işten çıkarmalar başladı. İşten çıkarılanlar, İşsizlik Sigortası Maaşı alma haklarından da mahrum kaldılar. Hükümet, KÇÖ uygulamasını 2020 Ağustos ayından itibaren ikişer ya da üçer aylık periyotlarla uzatmış, işleri açılan ve çalışanlarını KÇÖ uygulamasından çıkararak normal işine başlatan işverenlere ise “Normalleşme Desteği” adı altında destek vermeye başlamıştı. Buna göre bir işveren KÇÖ ya da ücretsiz izin kapsamındaki çalışanını normal mesaiye başlatıyor ise altı ay süre ile sigorta primlerini (işçi ve işveren payı) devlet karşılıyordu. Destek tutarı aylık bin 341 TL seviyesindeydi. // YÜK PAYLAŞILABİLİRDİ 1 Temmuz’dan itibaren KÇÖ ve ücretsiz izin uygulaması ile birlikte bu Normalleşme Desteği de durduruldu. Zaten işleri açılan ve normal çalışma düzenine geçen işyerleri, 30 Haziran’dan çok önce sistemden çıkmıştı. Kapsamda kalan işçilerin çalıştıkları işyerleri, zor olan durumlarını koruyorlardı. KÇÖ uygulamasını sonlandırdıktan sonra, en azından işten çıkarılmayan ve istihdam edilmeye devam edilen işçinin prim yükü işverenin sırtından alabilirdi. Yapılmadı. İşverenler okyanusta tek başına yüzmek zorunda bırakıldı. Oysa hiçbir işveren, emek verdiği yetişmiş elemanını işten çıkarmak istemezdi. Normalleşme Desteği devam etseydi, bugünkü kadar yüksek sayıda işten çıkarma yaşanmayacaktı. Son veriler KÇÖ’den 1 milyon 200 bin, ücretsiz izin uygulamasından ise yaklaşık 1 milyon kişinin yararlandığını ortaya koyuyordu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geçen hafta açıkladığı güncel işsizlik verileri Mayıs 2021 ayına ait. Veriler iki ay geriden geldiği için, TÜİK takvimine göre Temmuz ayı işsizlik verileri 10 Eylül’de açıklanacak. Temmuz ve sonrasındaki ayların işsizlik rakamları önümüze düşmeye başladığında durumun vahametini daha iyi anlayacağız. Hükümet uygulamayı yeniden gözden geçirmek için hâlâ geç kalmış değil. Temmuz ayı sigorta tahakkuklarının kesinleşeceği 20 Ağustos’a kadar vakit var. Bizden söylemesi…

TASARRUF DENİLİNCE AKLA İLK YEREL BASIN MI GELİYOR?

İlginç bir ülkeyiz… Demokrasisi gelişmiş ülkelerde el üzerinde tutulan, siyasal bir karşılık beklemeksizin her türlü desteğin verildiği basın kuruluşları, bizde “krizde ilk gözden çıkarılacaklar” listesinde en başta yer alıyor. İşte buna en son örnek: Kamu kurumlarında tasarruf yapılmasına ilişkin Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ne göre, basını izleme ve kütüphane dokümantasyon merkezleri haricinde kamu kurumlarında gazete alımı tamamen durduruldu. Bu karardan en çok yerel basın kuruluşları etkilenecek. Meslek örgütümüz İzmir Gazeteciler Cemiyeti, doğru ve kararlı bir duruş sergileyerek “Siyasetçiler, yerel yöneticiler, sivil toplum örgütleri, esnaflar ve en önemlisi vatandaşlar şunu bilmelidir ki, zor günlerinde yanlarında duracak bir basın kuruluşu ve gazeteci bulamayacaklar” uyarısını dile getirdi. // HAYAT MÜCADELESİNDELER… Bir de konunun “tanış olunan” boyutu var… Türk halkı olarak bu türden tasarruf genelgelerine çokça aşinayız. Hiçbir işe yaramadığını, dostlar alışverişte görsün kabilinden sonuçlar doğurduğunu da biliyoruz. Türk kamu yönetiminde tasarruf edilebilecek binlerce kalem varken, sözün dönüp dolaşıp varlığını zaten güçlükle sürdüren yerel basına gelmesi hepimizi sinirlendiriyor. Okurlarıma açık ricam ve çağrımdır: Çok küçük bütçelerle, pek çok mali zorlukla başa çıkmaya çalışarak varlığını sürdürmeye çalışan yerel basının sesinin ve nefesinin kesilmesine lütfen izin vermeyin. Kendiniz için, haber alma özgürlüğünüz için vermeyin bu izni… Bu genelge adı altında yayınlanan yaptırımlar, ne yazık ki yerel medyanın, kamu kurumları ve yerel yönetimlerle olan ilişkisini keserek, yerel basının can damarlarından birini kopartma tehlikesi taşıyor. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan yerel medyanın yaşatılması, güçlendirilmesi merkezi ve yerel yönetimlerin görevlerinden biri olması gerekirken, bu genelgeyle nefessiz bırakılmak istenmesi asla kabul edilemez. Son sözü Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e verelim mi? “Matbuat (Basın) hiçbir sebeple tahakküm (baskı) ve nüfuza tabi tutulamaz.” Tahakkümlerle yaşatılan basınımızın kalan son nefesini de kesmeyin…  

VALİMİZİN ORMANLARA GİRİŞ YASAĞI, TÜM TÜRKİYE’DE UYGULANMALI

“Günün birinde siyasi bir sorumluluk alırsam, yapacağım il iş, her yıl 1 Haziran - 30 Eylül arasında Türkiye’nin tüm ormanlarına girişleri yasaklarım” Yakınlarıma ve dostlarıma –şaka yollu- yukarıdaki cümleyi çok sık tekrarladığım için, İzmir Valiliği’nin geçen hafta aldığı karar nedeniyle telefonum epey çaldı. İyi ki de çaldı… İzmir Valisi Sayın Yavuz Selim Köşger’in imzası ile yayınlanan genelge ile il genelinde yangınların önüne geçmek amacıyla 30 Ekim'e kadar ormanlara tüm girişler yasaklandı. Bu alanlarda piknik, mangal ve yürüyüş de yapılamayacak. Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, kurallara uymayanları tespit edip mesire alanlarına yönlendiriyor. // DERİN BİR OH ÇEKTİM Haberi okuyunca “Oh be” dedim içimden. İlk kez bir kamu yöneticisi böylesine dirayetli bir kararı duraksamadan alabilmişti. Cennet ormanlarımızı birkaç cühela çöp tenekesine çevirecek, milli forması olan atleti ile mangal yapıp zıkkımlanacak diye zümrüt yeşili ormanlarımızı riske atamazdık. Daha birkaç gün önce Mersin’den, Hatay’dan, Muğla’dan gelen haberler alınan bu kararın ne kadar isabetli olduğunu; hatta ülke genelinde uygulanmasının nasıl bir zorunluluk taşıdığını gösterdi. Sayın Valimize içten bir teşekkür ederken, en büyük hazinemiz olan ormanlarımızın en başta kendi insanlarımızdan korumamız gerektiğini anımsatmak istiyorum.