Kontrgerilla…

Kontrgerilla…

Türkiye bu kelime ile ilk kez 1970’li yıllarda tanışmıştı.

12 Mart 1971 askeri muhtırasının ileri gelenleri, İstanbul Erenköy’de bulunan Ziverbey Köşkü’nü, gazeteci ve aydınların işkenceli sorgulamalarının üssü olarak kullanıyorlardı.

Kimlerdi bunlar?

Türk siyasi tarihine “Sunay-Tağmaç-Türün Cuntası” olarak geçenler ve onların emrindekilerdi.

Emekli Orgeneral Cevdet Sunay, Türkiye’nin 5’inci Cumhurbaşkanı’ydı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin hemen sonrasında Genelkurmay Başkanı olmuştu. Silahlı Kuvvetler Birliği’nin kendisini Devlet Başkanı olarak seçmek isteyen temsilcilerine, “Ben içi boş bir kabağım. Kandilim tükendi. Siz kendinize başka birini seçin” diyen biriydi.

Aynı Sunay; 1965 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in hastalanıp görevini yapamaz noktaya gelmesi ile Cumhurbaşkanı olmuştu. 1973 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 12 Mart darbecilerinin sözünden çıkmayan, onların da en çok güvendikleri siyasilerin başındaydı.

Orgeneral Memduh Tağmaç, 12 Mart 1971’de Süleyman Demirel hükümetine “Çekil yoksa darbe yaparız” diyen Genelkurmay Başkanı’ydı. O dönemin üst düzey generallerince, bulunduğu asla göreve yükselmemesi gereken, kifayetsizliği dillere destan biriydi.

Orgeneral Faik Türün ise İstanbul’da bulunan 1’inci Ordu’nun komutanıydı. İşte o Türün, Ziverbey Köşkü’ndeki işkenceci sorgulamaların sorumlusuydu.

// “ANAYASA BABAYASA YOK”

İlhan Selçuk, Talat Turhan, Erol Bilbilik gibi pek çok gazeteci, aydın, emekli asker bu köşkte sorgulandı. Sorgucular sorguladıkları kişilere, Genelkurmay'a bağlı kontrgerilla teşkilatının elindesin. Burada anayasa babayasa yok. Yalnızca biz varız. Sorduklarımıza doğru cevapları verirsen kurtulursun. Yoksa ölümlerden ölüm beğen. İstersek seni yok ederiz ve kimse de bizden hesap soramaz.” diyorlardı.

Faik Türün, 70’li yılların ünlü dergisi Yankı’nın 17 Ekim 1973 tarihli nüshasına demeç vermiş ve Ziverbey Köşkü'nün bizzat kendisi tarafından Kontrgerilla örgütü için hazırlatıldığını beyan etmişti.

İlhan Selçuk, “Ziverbey Köşkü” kitabında, yaşadığı kan donduran günleri muhteşem kalemi ile anlatmıştı.

Ve Talat Turhan…

Kurmay Yarbay Talat Turhan, 1964 yılında, henüz 40 yaşındayken emekli edilmişti.

O tarihte, 1944 yılı Kara Harp Okulu mezunu kurmay subaylar arasında kıdem bakımından birinci sıradaydı. TSK’nın en parlak kurmayları arasında gösteriliyordu. Topçu sınıfındaydı. O emekli edildiği için, aynı mezuniyet döneminde kendisinden sonraki kıdeme sahip Necip Torumtay, Orgeneral rütbesi ile 1987 yılında Genelkurmay Başkanı olmuştu.

// KİMSEYE TAMAH ETMEDİ

Yani 1964 yılında şerefli, kaskatı Atatürk milliyetçisi bir Türk subayının rütbelerini koparanlar, 1990’lı yılların Genelkurmay Başkanı’nı da emekli etmiş oluyorlardı.

Talat Turhan, kurmay subay olarak Türkiye’yi ayna arkasında yöneten silüeti görmüştü. Emekliliğinden itibaren kendisini bu konuda araştırmaya adadı. Devletin kendisine sağladığı emekli maaşı dışında kimseye tamah etmedi, dimdik duruşunu bozmadı. MİT’in İstanbul Bölge Başkanlığı gibi çok kritik bir görevi dahi reddetti. İpuçlarını yakaladığı gizli düzenin şifrelerini çözmek ve halka anlatmak istiyordu.

İşte kontrgerilla gerçeğini yazdığı kitaplar ve araştırmalarla Türkiye’nin gündemine getiren, benim de manevi evlatları arasında olduğum Talat Turhan’dı.

Bu uzun girizgâhı yapmamın nedenini merak edenleri fazla bekletmeyeceğim…

Türkiye’nin 26’ıncı Genelkurmay Başkanı (E) Orgeneral İlker Başbuğ, Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey ile yaptığı söyleşide (Cumhuriyet, 4 Ocak 2021) kontrgerilla tartışmalarına ve Talat Turhan’a atıfla gerçek dışı ifadelerde bulundu. “Adnan Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs önlenebilirdi” açıklaması, siyasi tartışmaların odağına otururken, kontrgerilla ile ilgili söyledikleri perde gerisinde kaldı.

// NEREDE OKUDUĞUNU AÇIKLAMALI

Oysa en az 27 Mayıs’ın analizi kadar önemliydi söyledikleri.

Ziverbey Köşkü’ndeki sorgulamaları soran İpek Özbey’e verdiği yanıtta, “O kişiler, sorguladıkları kişilerin Türkiye’de Marksist/komünist bir rejimi kurmaya çalıştıklarını düşünmektedirler. Ayrıca, kendilerine bir paye ve görev yüklemeye çalışmaktadırlar. Ama aslında, Erenköy-Ziverbey sorgulaması TSK içindeki güç odaklarının bir iktidar mücadelesiydi. Türk kamuoyu “kontrgerilla” sözcüğünü Talat Turhan’dan duydu. Talat Turhan’da daha sonra yazdığı kitabında, ‘kontrgerilla diye elbette bir örgüt bulunmamaktadır’ diye yazmıştır.” diyordu.

Talat Turhan’ın tüm kitaplarını okumuş bir gazeteci olarak, gönül rahatlığı Sayın Başbuğ’un doğru söylemediğini ifade etmem gerekiyor. İlker Başbuğ’un; tüm ömrünü kontrgerillanın şifrelerini çözmeye adayan, 30’dan fazla kitap yazan, sayısız kitap ve makalede kaynak gösterilen Talat Turhan’ın kitaplarını okuyup okumadığını bilmiyorum.

Ama sanmıyorum.

İlker Paşa’ya naçizane önerim, Turhan’ın “Savunma 1”, “Savunma 2”, “Özel Savaş, Terör ve Kontrgerilla”, “Doruk Operasyonu”, “Kontrgerilla Cumhuriyeti” gibi doğrudan bu konuya odaklanan kitaplarını okuması olacak.

// BİR SİSTEMİN ADI: KONTRGERİLLA

26 Temmuz 2017’de, 93 yaşında aramızdan Talat Turhan, Sayın Başbuğ’un bu gerçek dışı ifadesine cevap veremeyeceğine göre, görev manevi evlatlarından biri olan bana düşüyor.

Kızı ve tek mirasçısı Feza Turhan Tosun’un iznini alarak elbette…

Kontrgerilla, hiç kuşkusuz PKK gibi, HAMAS gibi, DHKP-C gibi lideri olan, milis güçleri bulunan, organizasyon şemasına sahip bir örgüt değildir.

Burada kast edilen; bir sistem, bir yöntem, bir sistematiktir. İtalya gibi pek çok ülkede varlığı (Gladyo) ve NATO örgütü tarafından desteklendiği kanıtlanan bir sistemin adıdır.

Bu sistemi, bu yöntemi, bu sistematiği kullanan örgütler vardır.

Talat Turhan, hayatını kontrgerillanın varlığını ve devletin kurumlarına sızan bu gayrinizami  sistemin uzun yıllar ülkemizde yasa dışı faaliyetler yürüttüğünü, ülkenin aydınlarını hedef aldığını göstermeye ve kanıtlamaya adamış, okullarını derecelerle bitirmiş bir Atatürkçü kurmay subaydır. 1972 yılında, Ergenekon Davası’nın tıpa tıp benzeri olan Bomba Davası’nın baş sanığı olarak iki yıl tutuklu kalmış, 1974 yılında çıkan affı kabul etmemiş; tutukluluğunun devamını, yargılanmasını ve beraat etmesini isteyecek kadar yürekli bir adamdır.

// MEŞHUR KİTABIN KAPAĞI

Talat Turhan, ilk baskısı Mart 1992’de yayınlanan (Tüm Zamanlar Yayıncılık) “Özel Savaş, Terör ve Kontrgerilla” kitabının kapağında, Amerikan ordusunda yürürlükte olan FM 31-16 kodlu Kontrgerilla Operasyonları Talimnamesi’ni Türkiye’de ilk kez yayınlamış ve deşifre basında büyük ses getirmişti.

Bu talimnamenin, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın eğitim dokümanlarına ST 31-15 kodu ile Gayrı Nizami Kuvvetlere Karşı Harekat Sahra Talimnamesi adıyla kabul edildiği de aynı kitapta ayrıntıları ile kamuoyunun dikkatine sunulmuştu.

Araştırmacı-Yazar olarak yayınladığı kitaplarının hiçbirinde kontrgerillanın var olmadığını yazmadı. Kuşkusuz Sayın İlker Başbuğ’un, Talat Turhan'ın hangi kitabında bu cümlesini okuduğunu belirtmesini bekliyoruz.

Bir önemli ayrıntıyı daha yeri gelmişken vurgulamakta yarar var.

Talat Turhan’ın kontrgerillanın şifrelerini çözerken, üniformasını taşıdığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vatansever mensuplarını her zaman tartışmaların dışında tutar, yıpratılmasını asla istemezdi.

TALAT TURHAN’IN ASKERİ TESİSLERE GİRMESİNİ İLKER BAŞBUĞ YASAKLAMIŞTI

Madem konu açıldı, Sayın İlker Başbuğ’a küçük bir hatırlatma yapmakta yarar var. Talat amca, ömrünün son on yılını birkaç farklı kanserle aynı anda mücadele ederek geçirmişti. İstanbul’da bir onkoloji hastanesinde yatarken, davul gibi şişen ayağının acısına aldırmadan Arap Baharı kitabının içerik çalışmalarını sürdürüyordu.

Sağlığını, aynı zamanda yeğeni olan ünlü Prof. Dr. Canan Karatay’a emanet etmişti.

Hastalıklarına rağmen her yıl Nisan ayında düzenlenen İzmir Kitap Fuarı’na katılır, okurları ve biz sevenleri ile buluşur, konferanslarda konuşmacı olarak yer alırdı. Her bir konferansa, en az bir ay öncesinden cerrah titizliği ile hazırlanırdı.

İzmir seyahatlerinde genelde Konak ya da Kordon orduevlerinde kalırdı. Yıllarca emek verdiği TSK ile tek irtibatı, yılda en çok üç- dört süren bu konaklamalarıydı.

// TALAT TURHAN’IN ÜZÜNTÜSÜ

Sayın İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu 2010 yılında Talat amcanın Orduevleri ve TSK’nın sosyal tesislerine giriş kartı iptal edildi. Bu durumun kendisini ne kadar üzdüğünün tanıklarından biri de bendim. Yıllarca hapis yatmış, yargılanmış, haksızlıklara uğramış ve hiç üzüntü belirtisi göstermemiş bu koca yürekli adam; 86 yaşında kendisine yapılan bu hakarete çok içerlemişti. Sohbetlerimiz arasında bu konu açıldığında, yüz hatları gerilir, hemen konuyu kapatmamızı isterdi.

Talat amca bu hakaretin peşini bırakmadı.

Pek çok kaynaktan, bu işlemi kimin yaptırdığını sorgulattı ve sonuca ulaştı. Ben de bu araştırmayı yapan dostları arasındaydım. Düğümü çözmek de bana nasip olmuştu. Ortak dostumuz olan, Genelkurmay’da J Başkanlığı da yapmış bir emekli Amiral aracılığı aldığımız bilgi, iptal işleminin bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ tarafından, uzun yıllar öncesinde kalan bir davaya dayanarak yapıldığı yönünde idi.

O sene, 2008’de başlayan Fetullahçı Ergenekon kumpasının, gemi azıya aldığı dönemi yaşıyorduk.

Ve bu yazı aracılığı ile tarihe önemli bir not düşmek de bana nasip olsun…

İstanbul-Kuzguncuk’taki evinde sıklıkla buluştuğum Talat Turhan, aralarında benim de olduğum dostlarına tarihi önemde tespitler yapıyor ve olacakları tam 12’den vuruyordu.

// “ŞAKİRTLER ALTIN VURUŞ YAPACAK”

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Amirallere Suikast, ODA TV gibi kumpas davalarının TSK’nın Atatürkçü damarına diz çöktürmek amacını taşıdığını söylüyordu. Fetullah’ın ilkokul diplomalı zekâsını fersah fersah aşan bu kumpasın nihai hedefinin ise “Genelkurmay Başkanı’nı tutuklamak” olduğunu vurguluyordu.

Şakirtler altın vuruş yapacaklar” diyordu.

2010 yılının Ağustos ayında emekli olan ve yerini Orgeneral Işık Koşaner’e bırakan Sayın Başbuğ, kısa bir süre sonra aynı davaların hedefi olmaya başladı.

Ve 6 Ocak 2012’de “Silahlı terör örgütü yöneticiliği ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından tutuklandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 26’ıncı Genelkurmay Başkanı, 26 ay tutuklu kaldı, Mart 2014’te tahliye oldu, sonrasında beraat etti…

Bizler ise İlker Başbuğ’a teşekkür ediyor, İzmir seyahatlerinde Orduevlerinde konaklayamayan Talat Turhan’ı evlerimizde misafir ediyor, bilgi ve deneyimlerinden daha fazla yararlanma imkânı buluyorduk…