Korona virüs salgını ülkemizde görüleli 90 günü geçti… Can havliyle aldığımız tedbirler günden güne gevşiyor… Bunun karşılığında vak’a sayıları tekrar artışa geçti. Neden? Çok bunaldılar diye, 20 ya...

Korona virüs salgını ülkemizde görüleli 90 günü geçti… Can havliyle aldığımız tedbirler günden güne gevşiyor… Bunun karşılığında vak’a sayıları tekrar artışa geçti. Neden? Çok bunaldılar diye, 20 yaş altı, 65 yaş üstü vatandaşlarımıza kısıtlı da olsa sokaklarımızı açtık, yayıncı kuruluşlar para kaybediyor diye maçlarımızı başlattık. Berberler, kahvehaneler, lokanta ve restoranlara “açın” dedik. Okullar ve üniversiteler kapalı olduğu halde acele edip sınavlara izin verdik… Doğru veya yanlış, bunun sonuçlarını yaşayıp göreceğiz… Netice; salgında 2.dalga ile karşı karşıyayız… Peki, bizi bu noktaya getiren, sadece yukarıda saydıklarımız mı? Elbette onların da etkisi var. Ama ben size bir şey söyleyeyim. Laf dinlemez bir milletiz vesselam. Size şimdi gençliğimde bizzat başımdan geçen bir olayı anlatıp, önemli bir kavrama dikkat çekeceğim. Siz, Ulul Emr’e itaat nedir bilir misiniz? Bu satırları okuyanların birçoğunun bundan haberinin bile olduğunu sanmıyorum. Bu onların suçu mu? Elbette hayır. Zira bu kavramlar bu millete anlatılmadı ki hiç. Dikkat buyurun; 15-16 yaşlarındayım. Yer Bayındır ilçemiz. Bir nüfus sayımı günü. Bilenler bilir. 60’a merdiven dayadığıma göre 40 yıl önce nüfus sayımlarında evlere kapatılır koyun gibi sayılırdık. Rahmetli babam, yasak olduğu halde beni gazete almaya gönderdi. Herhalde çocuktur, kimse bir şey demez diye düşündü. Bisikletime bindim, doğru gazete satıcısı büfeye gittim… Tam gazetelerimi almıştım ki, pat diye bir polis aracı yaklaştı. Polisler burada ne aradığımı sordu. Derdimi anlatmaya çalışsam da beni ve daha birkaç kişiyi arabaya alarak bizi polis merkezine götürdüler… Kısaca göz altına alındık yani… Merkezde bizi bir odada tutarlarken, zamanın ilçe emniyet müdürü geldi. Beyaz saçlı, babacan bir adamdı. Bizleri şöyle bir süzdükten sonra, gür bir sesle, “Siz Ulul Emr nedir, bilir misiniz?” diye bir soru yöneltti… Biz bu soru karşısında sadece birbirimize bakıp, ne olduğunu anlamadan mahçup mahçup kalakaldık… Çünkü o iki kelimenin ne olduğunu bilmiyorduk… Neyse o gün, tüm gün boyunca karakolda alıkonulduk… Akşam saatlerinde sayım bitip yasak kalkınca da polis aracıyla evlerimize bırakıldık… Tabi bu bana bir ders oldu. O babacan emniyet müdürünün bize öğrettiği Ulul Emr, sonradan öğrendim ki, devletin uyulmasını istediği emirlerdi. Ulu denen mevkii de, Devletti. Bizde devlet Ulu’dur. Devletin emirlerine uyulur… Başımdan geçen bu olay da bana daha genç yaşımda bunu öğretti… Şimdi geliyorum günümüze… Önemli bir dönemden geçiyoruz. İstisnasız hepimizin hayatı salgın yüzünden tehlikede… Devlet diyor ki; maske tak. Gerekmiyorsa evden dışarı çıkma. Çıkarsan sosyal mesafeni koru. Ve bu kurallara uymayanlar cezalandırılır. Etrafınıza şöyle bir bakın. Sizce bu Ulul Emr’lere ekseriyetle uyan var mı. Yani itaat sözkonusu mu Ulul Emr’e. Maske takan, sosyal mesafeye uyan. Peki emirlere uymayanlara, sözü edilen cezalar uygulanıyor mu? Maalesef ben bunlara istisnalar hariç, evet diyemiyorum… 40 yıl önce hayati hiçbir tehlikesi bulunmayan bir nüfus sayımında emirleri harfiyen uygulayan Devlet’ten, bugün bir milletin hayatını topyekün tehdit eden salgında emre itaat etmeyen millete ve yasaları uygulamayan yetkililere ne diyelim… Anlaşılan o ki, binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete…