Hatay ve Kahramanmaraş merkezli, Türkiye’nin 11 şehrini etkileyen depremlerin üzerinden tam iki yıl geçti bugün. Depremin yıkıcı etkisinin ardından geçen iki yıllık sürede neler yapıldı ya da yapılmadı takdir kamuoyunun.
Ancak yapılanlardansa yapılmayanların çok daha göz önünde olduğu bir süreci yaşıyoruz. Ne kadar tesadüftür bilinmez tam da depremin ikinci yıl dönümüne denk gelecek şekilde Santorini ve Ege Denizi merkezli bir deprem fırtınası gündeminin içerisinde bulduk kendimizi.
Hafta boyunca devam eden deprem fırtınasının ardından tıpkı ülke gündemi olduğu gibi medyamızın gündemi de bir anda suni tartışmalara boğuldu, televizyon ekranında birkaç saniye daha fazla görünebilmek, üç satır daha fazla küpürde isminin geçebilmesi için mücadele eden ‘bilim insanları’ resmen korku ve panik temalı açıklamalarıyla amaçlarına ulaştı, görünürlüklerini en azından bu yıl için artırdı. Darısı seneye diyelim…
Bu suni gündem içerisinde depremin gerçekleri, bir türlü yapılamayanlar, ülkemizde sorunlu yapı stoku filan maalesef konuşulmadı her zamanki gibi.
Son yerel seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Ekrem İmamoğlu ile yarışan, seçimi kaybettikten sonra da bakanlık görevine getirilen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nda düzenlenen Asrın İhyası: Güçlü Yarınlara 6 Şubat Depremleri Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, ‘Herkes kendi kişisel dertlerini bırakmalı ve acilen deprem dönüşümüne başlamalıdır. Bu milletin canından daha mukaddes, daha öncelikli bir mesele yoktur, olamaz’ diyerek Ekrem İmamoğlu’nu isim vermeden eleştirdi.
Konuşmanın tamamını dinleyince deprem konusunda tek yetkilinin yerel yönetimler olduğu sonucuna ulaşabilir. Bolu Kartalkaya’da yaşanan facianın ardından Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un Bolu Belediyesi ve Bolu İl Özel İdaresi’ni hedef gösteren açıklamalarına paralel ilerleyen Bakan Kurum’un açıklaması ‘Bu ülkeyi 20 yıldan fazladır AK Parti yönetmiyor mu?’ sorusunu sormama neden oldu.
Deprem vergilerinin duble yola dönüştüğü güzel ülkemizde temel meseleler dahi siyasi tartışma ve polemiklerin gölgesinde anlamını yitiriyor.
SANTORİNİ MESELESİ
Santorini ve Ege Denizi merkezli deprem fırtınasına dönmek isterim yine. Dünya var olduğu milyonlarca yıldır depremler bu dünyanın gerçeği. Jeoloji Mühendisi olan babamın ‘Depremden korkma, deprem olmazsa bir sorun vardır’ sözü her daim aklımda. Depremle yaşamayı öğrenmek, depremin bir dünya gerçeğini fark etmek önemli. Bu gerçekliği yansıtırken zırva iddialarla panik yaratmak ise birkaç tık fazla almak isteyen medyamızın başarısız sınavının bir başka örneğine dönüştü.
Yunanistan’ın Sisam adası çevresinde gerçekleşen ve İzmir’de Seferihisar, Bayraklı ve Bornova’yı etkileyen depremin ilk yarım saatinde ‘İstanbul’da hissedilen büyük deprem’ başlığıyla haber veren ana akım medya o günlerde İzmir’i odağına almazken, İzmir’de bu kadar şiddetli hissedilen deprem herhalde İstanbul’u yerle bir etmiştir diyerek panik olmuş, daha sonradan İstanbul’un konuyla hiç alakası olmadığını gördüğümde neredeyse sinir krizi geçirmiştim.
Karaburun, Urla ve Çeşme kıyılarının 7 metre yüksekliğindeki dev dalgalarla kaplanacağı açıklamalarını okuyunca da fazlasıyla gülümsedim. Türk medyasını bir kenarı bırakıp Yunanistan’daki açıklamaları okuyunca medyamızın işi iyice sulandırdığını fark ettim üzülerek.
Biz tsunami gündemiyle panik havamızı geliştirirken Yunanistan’daki resmi açıklamalar bölgede en fazla 5,6-5,7 şiddetinde bir depremin üretilebileceğini, Santorini çevresindeki yanardağın patlama ihtimalinin ise sıfır olduğunu açıkladı.
Adadaki tahliyeler konusunda saçma sapan haberler dönerken Santorini’deki insanların kaygı sebebiyle, kendi istekleriyle başka noktalara seyahat ettiği anlaşıldı. Tahliye görüntülerinde yer alanların büyük çoğunluğunun adada yaşayan yabancılar ya da turistler olduğu da ortaya çıkınca iyice midem bulandı. Organize bir tahliye ya da resmi bir tahliye kararı yoktu yani.
Ne medyamız ne siyasetimiz deprem konusunda ayakları yere basan bir tavır gösteremedi, bundan sonra da umudum yok. Ucuz ölümlerin ülkesinde ucuz haberlerin peşinde koşmaya devam; çok yazık…