Geçen haftaki yazımızda, ABD, ona bağlı NATO ve Avrupa’nın Ukrayna-Rusya ekseninde oynamak istedikleri oyuna dikkat çekmiş ve “Eşek arısının yuvasını...

Geçen haftaki yazımızda, ABD, ona bağlı NATO ve Avrupa’nın Ukrayna-Rusya ekseninde oynamak istedikleri oyuna dikkat çekmiş ve “Eşek arısının yuvasını kurcalamak” deyiminden yola çıkarak bunun çok tehlikeli, sonucunun nerelere varacağı belli olmayan bir satranç olacağına işaret etmiştik. Şimdiye kadar yaşadığımız olaylar bizi haklı çıkardı. Zira, NATO ve Batılı emperyalistlerin soluğunu burnunun dibinde hisseden Rusya’nın kendini çok beğenmiş lideri Putin, düğmeye basarak Ukrayna’yı çıtır çıtır yemeye kalktı. Bir anda 3.Dünya Savaşı’nın eşiğine gelen Avrupa, sıcak müdahale yerine ekonomik kıskaçlarla nükleer tehdit de savuran Asya Kaplanı’nı dize getirmeye çalışıyor. Bu arada, Ruslar doğusundan, kuzeyinden ve güneyinden girdikleri Ukrayna’da beklemedikleri bir direnişle karşılaştı. Tabii ki, 75 yıldır tanklı tüfekli ve füzeli esaslı bir savaş görmeyen Avrupa, korkusunun arkasına saklanarak Rusya’ya adeta yem ettiği Ukrayna’da yaşananları sadece seyretmekle yetiniyor. Evet Ukrayna’da zavallı halk bugüne kadar görmedikleri bir zulmü yaşıyor. Rusya daha henüz kentlere girmedi ama, tank, top ve füze atışlarıyla cehennemi yaşatıyor. İnsancıklar çoluk çocuklarıyla evlerini terk ederek sığınaklarda, metrolarda sefalet içerisinde elleri kolları bağlı savaşın sona ermesini bekliyor. Hava sahası kapalı olduğundan uçaklar kalkamıyor. Otobüs konvoyları vurulma riski ile zor ilerliyor. Araçlarıyla sınır dışına kaçmak isteyenler akaryakıt bulamıyor. Bulan da kendini çok şanslı hissediyor. Dünyanın gözleri önünde tüm bunlar yaşanırken, Avrupa Birliği Güvenlik Konseyi nihayet harekete geçti. Ukrayna’ya para ve silah yardımı yapma kararı aldı. Başkan Josef Borel, kameraların karşısına geçerek çokbilmiş edasıyla Putin’i nasıl durduracaklarını anlattı. Elbette hava sahalarının kapatılması, bugüne kadar görülmemiş ekonomik yaptırımlar Rusya’yı zorlayacaktır. Ama bu önlemlerin bile işe yarayıp yaramayacağının garantisi yok. Putin, kıskaca girdikçe ve askerleri istenilen başarıyı elde edemeyince, nükleer kozuna sarıldı. Bu konuda emir vererek dünyayı korkutmaya çalışıyor. Böyle bir çılgınlığa cesaret edebilir mi? Hiç sanmıyorum. Çünkü, o nükleer silahları ateşleyecek düğmeye bastığında, karşı taraftan da aynı mukabeleyi göreceğini çok iyi biliyor. Bu da kendisinin sonu demek. Buraya kadar her şey, ABD-Avrupa-Rusya üçgeninde cereyan ederken, Ukrayna’nın direnişine de şapka çıkarmamak mümkün değil. “Komedyen” denilerek küçümsenmek istenen Cumhurbaşkanı Zelenski’nin, ABD’nin tahliye taleplerini reddedip, ülkenin bilerek açık bırakılan batı sınırlarından elini kolunu sallayarak gitmemesi, dikkati çeken en önemli gelişmeydi. Bravo komedyene. Zelenski ve etrafındaki kurmayları, tam teçhizatlı olarak kameraların karşısına geçip, Putin’e ve Rus tanklarına meydan okumaları, eski efendisini şaşırtırken, Avrupa ve ABD’nin de yüreğine bir nebze de olsa su serpti. Ukrayna’daki bu direniş, öyle görülüyor ki, Rusya’yı duraksatmış vaziyette. Belarus’taki ikili müzakerelerde Ukrayna’nın “işgal ettiği tüm topraklardan” Rusya’nın çekilmesini istemesi elinin güçlü olduğunu, Rusya’nın da zaferden emin olmadığını gösteriyor. Rus müzakerecinin de anlaşmaya meyilli olması bunu teyit ediyor. Eğer taraflar zaman kazanmak için “blöf” yapmıyor ise Ukrayna-Rusya Savaşı birkaç gün içinde “ateşkes” ile sonuçlanabilir. Bu da, Zelenski’nin fendi, Putin’i yendi mi?” yorumlarına yol açabilir. Ne olursa olsun savaş bir katliamdır. Dünyamızdan uzak olmalıdır.