CHP’nin biraz “acele” biraz da “elzem” kurultayı geçtiğimiz pazar günü nihayet gerçekleşti. Kurultaydan en karlı çıkan isim Genel Başkan Özgür Özel oldu. Bu başarılı sonuç Genel Başkan olduğu önceki kongrede Kılıçdaroğlu’na karşı sürpriz yapan Özel’in aradan geçen kısa sürede, örgüte kendini kabul ettirdiği anlamına mı geliyor, yoksa tutuklandığı için “mağdur” durumuna düşen cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun rüzgarı mı, bunu zamanla anlayacağız.
Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’nun günler öncesinden “havlu” atması, Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın sürpriz çekilişi (neden aday olduysa) ve nihayetinde oyuncu-siyasetçi Berhan Şimşek’in (geç kaldı deniliyor ama) kendi iddiasına göre önünün resmen kesilmesi ile tabiri caizse genel başkanlığı “tereyağından kıl çeker gibi” kazandı. Elbette bu da bir başarıdır. Siyaseti dizayn etmek “Kurtlar Sofrası”nda ustalık ister. Eğer yardım almadı ise bu Özgür Özel’in başarısıdır. Kendisini bu sütundan tebrik ediyorum. Hemen belirtmek istiyorum ki, asıl siyaset yapma zamanı CHP ve Özgür Özel için asıl şimdi başlıyor. Zira rüştünü ispat etti, kıvrak bir manevra ile de CHP’ye kayyum atanması tehlikesi bertaraf edebildi. Kadrolarını da yenileyerek partiyi dizayn etti. Muhaliflere “aba altından sopa” gösterildi. Kılıçdaroğlu taifesi bir daha belini doğrultamayacak hale getirildi. Baksanıza, bayrağı Baykal’dan bir kaset kumpası ile devralan “Kemal Abi” kerhen davet edildiği kurultayda koltuğundan bir dakika bile kalkmadı. Kısacası bu Özel için “pürüzsüz” bir siyaset sayfası.
CHP ve onun Genel Başkanı için bundan sonra daha dikkatli ve temkinli davranmak zorunda. İlan ettiği programla Samsun’dan mitinglere başlayacak olan Özel’in, hem kendi partisinde hem de Türkiye seçmeni üzerinde olumsuz etkiler yapacak ayrıştırıcı dilden vazgeçmesi gerekiyor. Bir kere CHP’de yaratılan “küskünler”le barışılması gerekiyor. CHP’liler bilmeli ki parti içinde birlik ve beraberlik olmadıkça iktidar olmak hayaldir. Büyüklerimiz “kavgalı eve kız verilmez” demişler. Bu unutulmamalı.
Ayrıca, ana muhalefet partisi olan CHP, diğer irili ufaklı muhalefet partilerini kendi safına çekebilmeli ve yanında tutabilmeli. Ama asla öyle “masa” falan kurulmamalı. “Masa” demek hesap-kitap ve pazarlık demektir. Pazarlıkların da siyaseti nasıl eritip yok ettiğini önceki seçimlerde herkes “acı” biçimde gördü ve yaşadı. Masadan kalkanları, oturanları, cisimleri masada oldukları halde akılları meclisteki koltuklarda olanları gördü bu millet.
Ve CHP’nin güvenoyu alan lideri Özgür Özel ve kurmayları, bence, tabiri caizse “siyasi fenomen” haline getirdikleri Ekrem İmamoğlu’na da fazla bel bağlamamalıdır. Evet, İstanbul’un Belediye Başkanı belki bir haksızlığa kurban gitmiştir. Hakkında hüküm verilinceye kadar “masumdur.” Ancak unutulmamalıdır ki, önce iddianame ve ardından da yargılama sürecinin ne getireceği meçhuldür. Ortaya atılan “yolsuzluk” ve “rüşvet” iddiaları gerçek de olabilir, birer kumpas da. Siyasetin bunları hesap etmesi gerekmektedir.
Özgür Özel ve CHP güçlerini bugüne kadar yapılanlar gibi kişilerden değil, halktan almalıdır. Adı üstündedir, CHP’nin altı okundan biri “halkçılık”tır. Halka inmeyen, onun dertlerine derman olmayan bir parti asla iktidar olamaz. CHP, iktidar olduğu belediyeler vasıtası ile Türk Halkı’nın gönlüne girmeyi tam anlamı ile başarmalı, örnek hizmetler üreterek, “Bu CHP yerelde başarılı hizmetlerini genel iktidarda da yapar” dedirtebilmelidir. İşte bu noktada, büyük görev CHP’li belediye başkanlarına düşmektedir.
Elbette, CHP’nin bu yükselişi karşısında AK Parti’nin başı çektiği Cumhur İttifakı da boş oturmayacaktır. Onlar da “iktidar olmanın nimetleri”nden faydalanarak, koltuklarını koruma çabası için gireceklerdir. Sonuç olarak, yenilenmiş bir CHP ve ortakları ile iktidarda yıpranmış bir AK Parti ve ortaklarının siyasi mücadelesi, önümüzdeki günlerde bir “erken seçim”le mi sonuçlanacak, yoksa 2028’e kadar bu devran böyle mi gidecek bekleyip göreceğiz. Ama ne olursa olsun, Türkiye’ye bu çıldırmış dünyada bir şey olmasın. Tek temennimiz bu…