Son dönemlerde duyduklarıma, gördüklerime, haberlerde izlediklerime inanamıyorum. Kendi kendime düşünüyorum da çürümüşlük her yerimize bulaşmış! Sahtekârlık, kolay para kazanma yolu, dolandırıcılık, insanları kandırmak bu kadar kolay mı? Kanunlar yetersiz kalırsa sonunda olacağı budur.
       Ülkemizde son dönemde yaşanılan olayları tek bir kelime ile anlatmak istiyorum, Bunun adı; “Çürümüşlük!” Başka izah tarzı bulamıyorum. Maalesef durum bu… Bunu sadece kamu ya da siyaset olarak ele alırsak yanlış yaparız. Tam olarak anlatılması gerekirse, toplumsal bir çürümüşlükle karşı karşıya kalmış durumdayız…
       Başta biz toplum fertleri olmak üzere, seçtiğimiz siyasetçi de, onun liyakat aramadan atadığı bürokrat da, destekleyip bir makam verdiğimiz Sivil Toplum Kuruluşları başkanları ya da sendikacı da, hatta takip ettiğimiz kimi TV programcısı ve basın mensupları da… Topyekûn bir çürümüşlükle karşı karşıyayız…
       Elbette yukarıda özetlemeye çalıştığım meslek gruplarının içerisinde hakkıyla, layıkıyla iş yapanlar, canla başla çalışan çok insanların da olduğunu söylemem gerek. Hak edenin hakkını vermekten kaçınmam. Ama için çürümüşlük giren o sahtekâr insanları da açıklamaktan korkmam…
       Sahte doktor, sahte diploma, rüşvet, geçmişte siyasetin içerisinde bulunmuş veya emniyette en üst rütbede bulunmuş isimler, bürokratlar… “Vay be” deyip bu insanları suçluyoruz ama bizlerin verdiği oylarla bu işleri yaptıklarını atlıyoruz mesela…
      “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mottosuyla yaşıyoruz hayatı. Biz nemalanmasak da çevremizde dönem dolapları görüp ses etmiyoruz. Aslında bunun bir parçası olduğumuzun farkında mıyız?  
       Liyakat ilkesi es geçilerek, tamamen ahbap çavuş ilişkileri çerçevesinde kamuda üst düzey makama atanan bir kişi tanıdıksa, “işim düşer” diyerek tepki göstermek yerine tebrik mesajı göndermiyor muyuz? O kadar çok örnek var ki hangisini sayayım!
      Hepimiz bu düzenin yaratılmasında suçluyuz diye düşünüyorum. Bu çürümüş düzenin ortaya çıkmasında her birimizin payı olsa da aslında hiçbirimiz mutlu değiliz. Ama birileri bunu değiştirmek için bir adım attı mı hemen mevcut statükonun korunması noktasında kalkanlarımızı açıyoruz…
       Yapılan yolsuzluklar, sahtekârlıklar, dolandırıcılıklar, bir süre gündemde duruyor sonra gündemden düşüyor. Orada da ilgili sivil toplum örgütleri deyim yerindeyse temiz eller operasyonu olan bu durumu sahiplenip, İçişleri Bakanlığı talimatıyla polislerin yaptıkları operasyonlarla, suçlulara göz açtırılmıyor. Çürük elmaları temizlemeye destek vermesi gerekenler ise siyaseti suçlayarak aslında sürecin ilerlemesinden duydukları rahatsızlıkları dile getirmeye çalışanlar da var. İşte bu nedenle tümümüz suçluyuz… Çünkü çürümüşlük artık hat safhadadır! O zaman cesaretle bu düzeni değiştirmek gerekir, ama nasıl? 
       Öncelikle toplum samimi olacak. Samimiyetini bir genel seçimde ortaya koyacak.. Yepyeni kadrolar bu çürümüş düzenin değişmesi için irade gösterdiğinde toplum da bunun arkasında durmalıdır. Ancak bu şekilde bir değişim yaşanabilir…
Ama açıkçası bu yazımda bahsettiğim konunun yazarı olarak bunun ütopik bir düşünce olduğunu üzülerek söylüyorum! Çünkü herkesin tuttuğu bir köşe var ve her ne kadar düzenden mutsuz olsa da o köşeciği kaptırmamak için sinip kalıyor. Hal böyleyken de bir değişim asla mümkün olmayacağını da unutmamalıdır. Oysa içinde bulunduğumuz ortam oldukça kötü…    
       “Daha bundan fazla ne kadar kötü olabilir ki?” sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum. Buna rağmen değişimin ayak seslerini duyamıyorsak burada tek sorumlu bizleriz!