Geçtiğimiz hafta köşemizde çocukların yeme düzenlerinden bahsedip neden onları sürekli beslemeye çalıştığımızı ve işe yaramadığını anlatmıştık. Bu hafta da çocuklarımızda yaratabileceğimiz duygusal aç...

Geçtiğimiz hafta köşemizde çocukların yeme düzenlerinden bahsedip neden onları sürekli beslemeye çalıştığımızı ve işe yaramadığını anlatmıştık. Bu hafta da çocuklarımızda yaratabileceğimiz duygusal açlıktan bahsedeceğiz. Ne yazık ki atalarımızdan bu yana her yiyeceği bulamayan ve bilinçaltına yiyeceğin sınırlı olduğu kodlanan büyüklerimiz bize çocuk beslemeyi böyle öğretmiş. Çocuklar düzenli olarak beslenmelidir yoksa aç kalırlar ve aç kalmaları iyi değildir öyle değil mi? Değil! Aksine biz çocuklarımızı aç kalmasın diye beslemeye çalışırken, özellikle ağzına yedirmeye çalışırken onların açlık durumunu tamamen göz ardı ediyoruz. Her ne kadar küçük varlıklar olsalar dahi onlar da birer insan! Ve açlık, tokluk gibi hisleri mevcut. Mideleri konuşuyor ancak ağızları çok fazla konuşmuyor. Bunu doğru bir şekilde aktaramadıkları için doğuyor bütün problem. Sürekli olarak farklı yollarla beslediğimiz ve yemek yemiyor diye kendimizi üzdüğümüz çocuklarımız da bir süre sonra duygusal körelme yaşayarak açlık duygusuyla yemek yeme istemeyi tamamen birbirine karıştırmaya başlıyor. Aslında çoğu yeme bozukluğunun altında, hadi o kadar kötü konuşmasak bile çoğu bozulan diyetlerin altında çocukluktan gelen yapılar yatıyor. Buna duygusal açlık diyoruz. Yani doyurulması gereken yer gerçekten mideniz mi yoksa duygularınız belirli saatlerde acıkmanız gerektiğine dair inançlarla sizi yönetiyor mu? Çocuklar için dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da sürekli olarak aynı yiyeceklere takılan ve sürekli aynı şeylerle beslenen çocuklar. Örneğin sürekli makarna ve köfte yeme, patates gibi yiyeceklerle karnını doyurma ve başka bir şey istememe gibi olabiliyor. Anneler genelde böyle bir durum karşısında çılgına dönüyor ve çocuğun yemek yeme düzenini değiştirmek için kendini paralıyor. Burada önemli olan çocuğunuzun ihtiyacı olan vitaminleri zaten o yiyeceklerden alıyor oluşu ve bunu hayatının sonuna kadar sürdüremeyecek oluşu. Bir başka gözden bakarsak da, çocuğunuzla böyle bir durumda çok fazla ilgilenmeniz, üzerine düşmeniz çocuğunuz için ikincil bir kazanç olabilir yani onunla ilgilenmeniz hoşuna gidiyor olabilir. Bunun için öncelikle yemek yeme mevzusu dışında çocuğumuzla nasıl vakit geçiriyoruz, geçirdiğimiz zaman neler yapıyoruz bunları düşünmemiz lazım. Köyün delisi altın bir sır vereceğini söylemişti, o zaman söylesin… Çocuğunuzun peşini bırakın! Sırrımız bu kadar, çocuğunuzun peşinde dolanmayı bırakın. Evin bazı yerlerine atıştırmalık sağlıklı yiyecekler koyarak eski yaşamları taklit edin. Oynarken aralarda atıştırsın, bırakın sadece makarnayla doysun, köfte yesin. 5 yaşlarından itibaren yavaş yavaş sofraya davet edin, oturup sizinle birlikte zorlama olmadan sizin yediklerinizden denemek isteyecektir çünkü özenmeye başlayacaktır! Yani işin sırrı herkesin dilinde olan mükemmel anneliğe biraz sakin bir ara verip doğal anneliğe kavuşabilmekte, rahat olun, bu hepimizin içinde var… Köyün delisinden ‘Ye çocuğum ye’ buraya kadardı. Sakin ve doğal beslenmeli günlere...