Mazhar Zorlu, İzmir’in simge yüzleri arasında olan dünya iyisi ve babacan bir iş adamı idi. 1923 doğumlu Mazhar amca, Türk ekonomisinin yüz akı şirketleri kuran ve büyüten, binlerce insana iş ve aş v...

Mazhar Zorlu, İzmir’in simge yüzleri arasında olan dünya iyisi ve babacan bir iş adamı idi. 1923 doğumlu Mazhar amca, Türk ekonomisinin yüz akı şirketleri kuran ve büyüten, binlerce insana iş ve aş veren duayen bir sanayici değildi sadece. Altay Spor Kulübü’nün ve Türk sporunun unutulmaz yüzleri arasında yer alan; yoksulların babası, iyilik sever, dürüst, adil, çalışkan bir Cumhuriyet çocuğuydu. Mazhar amcanın yorgun bedenini 2004 yılında ebediyete uğurladık. ÖMRÜNÜN SON DEMİNDE… İzmir’in gelişmesi ve kalkınması için bugün hâlâ değer yaratan fabrikaları kuran Mazhar Zorlu, ömrünün son yıllarında hepimizi şaşkına çeviren akıl almaz bir haksızlığa maruz kalmıştı. Alsancak’ta inşa ettiği ve açıldığı yıllarda kentin çok önemli bir ihtiyacını karşılayan Ege Palas Oteli ile ilgili SİT Yasası’na muhalefetten 75 yaşında 6 ay hapis yattı. Evet, yanlış okumadınız. Bir İzmir sevdalısı olan bu iş insanı, kalp yetmezliği ve şeker hastalığı nedeniyle cezasını Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nin mahkûm koğuşunda geçirmişti. Tahliye olduktan birkaç sene sonra da aramızdan ayrılmıştı. GÖZLERİNDEN OKUNAN SIZI… Vefatından tam bir sene önce, 2003 yılı Mart ayında, bir dergi röportajı nedeniyle hapse girmesine sebep olan Ege Palas Oteli’nde buluşmuştuk. 80 yaşındaydı. Birkaç sene öncesine kadar hepimizin heybetli, pehlivan gibi cüssesi ile anımsadığı Mazhar amca, hastalıkların pençesinde kaldığı için zayıflamıştı. Ancak jilet gibi takım elbisesini giymiş, kravatını takmış, yine tıraşlı ve yine pırıl pırıl çıkmıştı misafirinin karşısına. (Sayfaya aldığım fotoğrafı da o söyleşimize aittir.) Söz dönüp dolaşıp malum konuya gelmişti. Yaşadıklarını gülerek anlatsa da içindeki kırgınlığı ve gönül sızısını duyumsamamak imkânsızdı. “Ben turizm işini bilmem oğlum. Şehre gelen turistlerin kalabilecekleri doğru dürüst yer kalmadı dediler, bu oteli yapmaya karar verdik. Fena mı oldu?” demişti. Gerçekten de öyle idi. 90’lı yıllarda Büyük Efes Oteli ve birkaç küçük ölçekli otel dışında, kent merkezinde eli yüzü düzgün bir otel bulmak imkânsızdı. Sözgelimi fuarlar için kente gelen iş insanları, Basmane’de hepimizin bildiği “o biçim” otellerde konaklamak zorunda kalıyorlar, paraları ile rezil oluyorlardı. Çok iyi anımsarım, o yıllarda İzmir’in meslek odaları “görüntü kirliliği yaratıyor”, gabari kurallarına uymuyor” gibi nedenlerle Ege Palas Oteli’ne karşı hukuk mücadelesi veriyorlardı. EGE PALAS CÜCE KALDI Aradan 25 sene geçtikten sonra bu olayı anımsama nedenim şu: Geçen günlerde Karşıyaka’dan bindiğim vapurun güvertesinde çayımı yudumlar ve İzmir’i seyrederken; bir zamanlar “Görüntü kirliliği yaratıyor” denilen, Mazhar amcayı özgürlüğünden eden Ege Palas Oteli’ni seçmekte ve bulmakta epey zorlandım. Mazhar amcanın otelini handiyse balkonunda taşıyacak oteller, plazalar, iş merkezlerinin inşaatları, denizden bakınca çok daha iyi anlaşılıyordu. Alsancak, liman arkası, Halkapınar ve Bayraklı bölgesinde gökdelenler son on senede birbiri ardına yükselirken… “Şehircilik bunun neresinde” diye sormayı akıllarına getirmeyen aynı meslek odalarını düşünürken… Aklıma rahmetli Mazhar Zorlu geldi. “Boşu boşuna hapis yattın be Mazhar amca” dedim içimden…

“YUNAN SOYKIRIMI” ÇATI BOSTANLI DA ÖNÜMÜZE SERİLİYOR…

Karşıyaka, kültür ve sanat mekânları açısından son derece gelişkin bir ilçe. Gerçekleştirilen her etkinlik, sadece Karşıyaka’dan değil İzmir’in pek çok ilçesinden de izleyici ile buluşuyor. Yakın zamanda bu mekânlara bir yenisi daha eklendi. Belediye Başkanımız Sayın Cemil Tugay, son derece akıllıca bir iş yaparak Bostanlı Migros’un çatısında ne işe yaradığı belli olmayan halı sahayı ve tenis kortunu kaldırarak ilçeye yakışan bir kültür sanat mekânı haline getirdi. Açık ve kapalı alanları ile İzmir’in kültür ve sanat yaşamına yepyeni bir soluk vermiş oldu. Adını “Çatı Bostanlı” koydu. Açılışını da muhteşem bir sergi eşliğinde İzmir’imizin kurtuluş günü olan 9 Eylül’de yaptı. ATEŞ ÇEMBERİNDE İZMİR “Ateş Çemberinde İzmir” adını taşıyan sergi, kafamı ne zamandır kurcalayan bir sorunun cevabını vermesi açısından çok önemli. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e Yunan askerlerinin ayak basması ile başlayan işgal yılları, sadece İngiliz emperyalizminin kuklası Yunan ordusunun bir işgal girişimi değildi. Yüzyıllardır kapanmayan defterlerinin hıncı ile Anadolu’yu kana boyayan bu işgalci sürüsü, bugünün medeni dünyasında tam da “SOYKIRIM” tanımına giren girişimlerin adresi oldu. Uşak’tan Afyon’a, Bursa’dan Bilecik’e, Manisa’dan Eskişehir’e kadar pek çok şehir ve onlarca ilçede taş üstünde taş bırakılmadı. Yüz binlerce insan, evlerini, ocaklarını, yaşadıkları ilçeleri süngü zoru ile terk etmeye zorlandı. Kadın erkek, yaşlı genç demeden camilere doldurulup diri diri yakıldı. Bu gerçekleri resmi belgelerle bildiğimiz, bizden yaşça büyüklerden dinlediğimiz halde, hâlâ sahte dostluk gösterilerine kanarak yaşadığımız mezalimi neden sineye çekiyoruz. NEDEN ANLAT(A)MIYORUZ? Tarih kitaplarına, resmi belgelere, bilgilere, tanıklıklara giren bu SOYKIRIM girişimini; “Batı Anadolu’yu (Yunanların deyimi ile Küçük Asya’yı) Türksüzleştirme” projesini neden dünyaya anlatmıyoruz? Beceriksizlik mi yoksa pek çok uluslararası sorunda yaptığımız gibi adamsendecilik mi? “Benzer bir girişimi bugünkü Yunanistan topraklarında bizler yapsaydık, dünya nasıl başımıza yıkılırdı” sorusu neden kafalarımızı kurcalamıyor? İşte Çatı Bostanlı’da açılan, küratörlüğünü Aybala Yentürk’ün üstlendiği sergi, bu SOYKIRIMI en acımasız yüzü ile önümüze seriyor. Belgesel niteliğindeki fotoğraf ve filmler, yüzyıl önce yaşanan bu alçakça girişimi bugünün nesillerine Türkçe ve İngilizce aktarıyor. Başta Karşıyaka’daki okullarda eğitim görenler olmak üzere, İzmir’deki tüm çocukların ve yetişkinlerin bu sergiyi görmesi sağlanmalı diye düşünüyorum. Başta Cemil Tugay Başkanımız olmak üzere, Çatı Bostanlı’ya ve bu muhteşem sergiye emek veren, YUNAN SOYKIRIMI ile bizleri tanıştıran herkese teşekkür ediyorum. HAFTANIN SÖZÜ Yapabilen istemiyor, İsteyen yapamıyor, Bilen yapmıyor, Yapan bilmiyor ve Dünya böyle kötüye gidiyor. (Latince duvar yazısı)