Türkiye'nin siyasi tarihinde iz bırakan isimlerinden biri olan Muhsin Yazıcıoğlu, davasına adanmış bir lider, cesur bir dava adamı olarak hafızalara kazındı. Hayatı; mücadele, inanç ve vatan sevgisiyle örülüydü. Ancak ölümün giden süreci, hala aydınlatılmamış bir sis perdesi olarak önümüzde duruyor.

25 Mart 2009… Türkiye, Kahramanmaraş'ın dağlık bölgelerinden gelen bir haberle sarsıldı. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopter düşmüştü. Saatlerce süren arama çalışmaları, teknik aksaklıklar ve ayrıntılı açıklamalar süreci daha da şüpheli hale geldi. Helikopterde bulunan gazeteci İsmail Güneş'in yardım çığlıkları, olay vahametini ortaya koyarken, Muhsin Yazıcıoğlu'nun soğuk ve karlı havada hayatını kaybetmesi, Türkiye’yi yasa boğdu.

Kazadan Çok Suikasta Yakın Bir Senaryo

Olayın ardından yaşanan gelişmeler, sıradan bir kaza ihtimalinden çok, kontrollü bir suikastı akıllara getirdi. Helikopterin düşüş anından itibaren yapılan müdahalelerin gecikmesi, düşen helikoptere ulaşmak için yapılması gereken koordinatların saklanması ve ihmaller zinciri, kamuoyunun aklındaki soru işaretlerini artırdı. Olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Resmi makamlar tarafından yürütülen soruşturmalarda, tatmin edici bir sonuç alınamadı. Önce "kaza" denildi, ardından suikast olasılığı üzerinde duruldu. Ancak dosya her defasında yeni bir engelle karşılaşıyor. Türkiye, bir dava adamını kaybetti ama onun değişimi unutulmadı. Sevenleri, ona bağlanmayı ve vefayı hiçbir zaman kaybetmedi.

Muhsin Yazıcıoğlu Yaşıyor!

Bugün Muhsin Yazıcıoğlu sadece ismiyle değil, yaşadığıyla de yaşamaya devam ediyor. O, mücadele ruhuyla ve dik duruşuyla, milliyetçi camianın hafızasında muhteşem bir yer edinmiş durumda. Adalet bir gün tecelli mi bilinmez ama onun yolu arkadaşları, sevdalıları ve davaları hala aynı soruyu sormaya devam ediyor: Bu kaza yaşandı, yoksa planlı bir suikast mı düzenlendi?

Zamanın geçse de gerçeklerin er ya da geç çıkmak gibi bir huyu vardır. O gün geldiğinde, karlar altında kalan gerçeğin üzerindeki sis de dağılacaktır…

Müslümanlar Zulüm Altında Eziliyor

Dünya genelinde Müslüman toplumlar, çeşitli coğrafyalarda zulüm ve baskıya maruz kalıyor. Filistin'den Arakan'a, Doğu Türkistan'dan Keşmir'e kadar birçok bölgede Müslümanlar, temel insan haklarından mahrum bırakılıyor ve ağır insan hakları ihlallerine uğruyor. Ancak, bu zulme karşı uluslararası toplumun sessizliği dikkat çekici.

Özellikle Müslüman ülkelerin sessiz kalması hem vicdani hem de siyasi açıdan sorgulanıyor. İslam İş birliği Teşkilatı gibi kuruluşlar, zaman zaman kınama açıklamaları yapsa da somut adımlar atılmıyor. Ekonomik ve siyasi çıkarlar, birçok Müslüman ülkenin zulme uğrayan kardeşlerine destek vermesini engelliyor.
Türkiye, bu konuda istisnai bir duruş sergiliyor. Filistin meselesinden Arakan'daki Müslümanlara kadar birçok konuda sesini yükselten Türkiye, insani yardımlar ve diplomatik girişimlerle mazlumların yanında duruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya beşten büyüktür" söylemi, adaletsiz uluslararası sistemin eleştirisi olarak öne çıkıyor.

Ancak, Türkiye'nin çabaları tek başına yeterli değil. Müslüman ülkelerin birlik içinde hareket etmesi, zulme uğrayan toplumların sesi olması gerekiyor. Aksi takdirde, adaletsizliğe karşı sessizlik, mazlumların acısını daha da derinleştirir.

Sonuç olarak, Müslüman dünyasının birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi hem insan haklarını savunmak hem de İslam dünyasının onurunu korumak için hayati önem taşıyor.