“Hudut Namustur” cümlesi bu aralar Afganistan’dan kafileler halinde gelen mültecilere atıfla daha sık işitiliyor. Gerçekten de haklılık payı çok yüksek bir cümledir bu... Çünkü hudut, bir ülkenin eg...

“Hudut Namustur” cümlesi bu aralar Afganistan’dan kafileler halinde gelen mültecilere atıfla daha sık işitiliyor. Gerçekten de haklılık payı çok yüksek bir cümledir bu... Çünkü hudut, bir ülkenin egemenlik haklarının başladığı ve bittiği yerdir. Bir toprak parçasının, “bedel ödenerek” vatan haline geldiğinin resmidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutları, sadece haritada görülenden ibaret değildir. Faturası kan akıtılarak ödenmiş, can verilerek çizilmiştir. Kutsalımızdır! Çünkü “vatanı olmayanın dini de olmaz” sözü, zihinlerimize mıh gibi çakılmıştır. İşte bu nedenledir ki hudutlarımızda nöbet tutan Mehmetçikler, komutanı geldiğinde arkasını dönüp bakmaz. Tekmilini, gözünü dürbününden, elini tetikten ayırmadan verir. Sadece hudut nöbetçisi olan Mehmetçiğe özgü bir durumdur bu. Bugün doğusundan batısına Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının korunduğu tüm nöbet kulelerinde nöbet tutan Mehmetçiğin, her daim gözünün önünde duran bir şiir asılıdır: yüreğin pırıl pırıl gün gibi meydandadır / kulağın kumandanda, gözlerin düşmandadır/ ordular kımıldanır, an olur bir sözünden / bir millet bakmaktadır, senin bir çift gözünden… Bu muhteşem dizelerin sahibi, Cumhuriyet devriminin âşık ve mümtaz şairi Behçet Kemal Çağlar’dan başkası değildir. Ve bu şiirin, harikûlade öyküsünü, bir gazeteci olarak Ege Telgraf’ın sütunları aracılığı ile tarihe not düşmekten mutluluk duyuyorum. // VATAN BORCU SINIRDA ÖDENİR İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan hemen sonra Tuzla Piyade Okulu’nda askerlik görevine başlayan Mustafa Öztin’in kıt’a görevi için tayini, o sıralar Ankara’nın bir ilçesi olan Kırıkkale’ye çıkmıştı. Öztin’in Piyade Okulu’ndan bir sınıf arkadaşının görev yeri ise Edirne’nin Kapıkule Hudut Taburu idi. Hudutta askerlik yapacağı için morali bozulan Ankaralı yedek subaya iyi haber, sınıf arkadaşı ve meslektaşı olan, “Vatan borcu sınırda ödenir” diyen Öztin’den gelmişti. O yıllarda sıklıkla gündeme gelen ve aynı görevi yapan iki kamu görevlisinin yer değiştirmesi anlamına gelen “becayiş” işlemini gönüllü kabul eden Mustafa Öztin Kapıkule, arkadaşı ise Kırıkkale yolcusu idi artık… Ve tarih 1 Mayıs 1964… Türkiye’nin en ünlü şairlerinden, bugün bile dilimizden düşürmediğimiz 10’uncu Yıl Marşı’nın yazarı Behçet Kemal Çağlar, bir yakınını karşılamak üzere Kapıkule sınır kapısına gelmişti. Cumhuriyet ve Atatürk sevgisi üzerine yazdığı şiirler dillerden düşmeyen, bazıları marş olarak bestelenen Behçet Kemal için Mehmetçiğin önemi bambaşkaydı. // BEHÇET KEMAL’İN RİCASI Gözetleme kulesinde nöbet tutan askerlerle konuşmak, onlara moral vermek, yanaklarını okşamak için Sınır Takım Karakolu’nun Komutanı Teğmen Mustafa Öztin’den ricacı oldu. Bu vatanın en önemli şairlerinden birisini karşısında gören ve onun duygu dolu talebine tanık olan Öztin, “Elbette” diyerek Behçet Kemal Çağlar’ı nöbet kulesine çıkarmıştı. Anadolu’nun kim bilir hangi cennet köşesinden vatan hizmeti için Kapıkule’ye gelen bir Mehmetçik, büyük dikkatle Bulgaristan-Türkiye sınırını gözetliyor, yaklaşık elli metre ötesinde nöbet kulesinde bulunan Bulgar subaylarından gözlerini ayırmıyordu. O yıllarda Bulgaristan komünizmin en katı rejimlerinden biri ile yönetiliyordu. Aralarında Türk azınlığın da olduğu Bulgar vatandaşları, Türkiye’ye kaçmak için sıklıkla sınır ihlali yapıyordu. Komutanının geldiğini işiten Mehmetçik, arkası dönük şekilde, gözünü sınırdan ayırmadan ve hançeresini yırtarcasına şu tekmili veriyordu: // SIRT ÜRPERTEN TEKMİL “Asil Türk Milleti’nin namus ve şerefini, vatanın bütünlüğünü, 315-320 nolu hudut taşları arasında korumakla görevli Kapıkule Hudut Karakolu’nun gözetleme kule nöbetçisiyim! Gözüm düşmanda, kulağım kumandanda, vatanım ve milletim uğrunda seve seve canımı vermeye hazırım komutanım! Bu çığlık çığlığa tekmili duyan Behçet Kemal Çağlar irkilmişti. Duygu denizinin derinliklerindeydi. Düşünceli şekilde çevresinde bir tur attıktan sonra Mustafa Öztin’e döndü ve “Teğmenim, çok duygulandım, bu Mehmetçiğimize bir ithafta bulunabilir miyim” diye sordu. “Hay hay efendim” cevabını alınca, o meşhur “Hudut Nöbetçisine İthaf” dizeleri dudaklarından dökülüyor, başta Teğmen Öztin olmak üzere yanındakiler gözlerinden süzülüveren birkaç damla gözyaşına engel olamıyorlardı. Behçet Kemal yüksek sesle, derin bir aşkla ve irticalen şiirini söylerken; hemen karşılarında ses mesafesindeki Bulgar nöbet kulesinde duran subaylarının alaycı gülüşmeleri işitiliyordu. Zira sınırda görevli Bulgar subaylarının pek çoğu, orta düzeyde Türkçe biliyor, söylenenleri anlıyorlardı. // BİR DÖRTLÜK DE BULGARLARA Ve büyük şairimiz, “Bir dörtlük de bunlara farz oldu” diyerek, Öztin’in icazeti ile hiç duraksamadan ve hemen oracıkta bir ithafta da Bulgar subayları için bulunacaktı: “eski köylerimin sularından iç / eski destanları söylesin Meriç / varsın öte yanda sırıtadursun şımarık, döküntü, palikarya, piç / bizde ne gösteriş ne de palavra / Türk’ü yersiz çalım korkutur mu hiç…” Bu duygu selinin ardından Behçet Kemal Çağlar, Mehmetçiğe teşekkür etmiş ve gözetleme kulesinden ağır ağır aşağı inmişti. Mustafa Öztin, büyük şairden irticalen söylediği bu muhteşem dizeleri defterinin kağıdına yazmasını ve imzalamasını rica edecek, Behçet Kemal de bu ricayı seve seve yerine getirecekti. Vatan şairini hudut karakolundan uğurlayan Mustafa Öztin, hemen Edirne’deki Tabur Komutanı Yarbay Sıtkı Orçun’u arayacak ve yaşadıklarını anlatacak; Behçet Kemal’in gözetleme kule nöbetçisine yaptığı ithafı kuleye asarak ölümsüzleştirmek için izin isteyecekti. Aynı duyguları yaşayan komutandan aldığı cevap ise “Yalnız o kuleye asmak yetmez, matbaada sarı yaldızlı olarak bastıralım, bütün kulelere asalım” olacaktı. // TÜM KULELERE ASILSIN! Daha sonra yayınlanan bir emir ile Behçet Kemal Çağlar’ın “Hudut Nöbetçine İthaf” şiirinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarındaki tüm gözetleme kulelerine asıldı. İşte o şiirin yazıldığı çizgili defter kağıdı, Behçet Kemal Çağlar imzası ve çerçeveli şekilde hâlâ Mustafa Öztin’in evinde en özel köşeyi süslüyor. Tam 57 yıldır… BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR KİMDİR? Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Behçet Kemal Çağlar, 1908 yılında Erzincan’ın Tepecik köyünde doğdu. İlkokul yıllarında dedesinden kendisine geçen yeteneğiyle şiir ezberlemeye ve okumaya meraklı olan Behçet Kemal; ilk, orta ve lise tahsilini babasının görev yeri nedeniyle Kayseri'de yaptı. 1925 yılında sınavla Zonguldak Maden Mühendis mektebine girdi ve 1929’da yüksek maden mühendisi olarak birincilik derecesi ile mezun oldu. Maden Tarama Enstitüsü merkez mühendisi olarak Ankara'da görev yaptı. Halkevlerinin açılışında yazdığı ve şahsen rol aldığı Çoban Piyesi ve ardından yazdığı ve oynadığı Ergenekon Piyesi dolayısıyla Atatürk'ün dikkatini çeken Behçet Kemal’in Cumhuriyetin 10’uncu yılı için Faruk Nafiz Çamlıbel ile birlikte yazdığı marş, nesiller boyunca büyük bir gururla söylendi. 1935 yılında Halkevleri müfettişi olarak görevlendirildi ve yurdun her tarafını dolaşarak halk şiirleri ve halk sanatı ile yakından ilgilenme fırsatını buldu. Haftalık dergiler ve günlük gazetelerde Cumhuriyet devrimleri, Atatürk ve yurt sevgisi üzerine şiirler ve makaleler yayınlayan Çağlar, TBMM’de 7. Ve 8. Dönem Erzincan Milletvekili olarak hizmet etti. Milletvekilliği sonrasında Robert Kolej'de öğretmenlik, TRT Yönetim Kurulu Başkanlığı, Akbank Neşriyat Müdürlüğü, TRT Program Uzmanlığı görevlerinde bulundu. 10 Kasım 1953’te Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e nakledildiği töreni radyodan tüm Türkiye’ye ve dünyaya sunan Behçet Kemal Çağlar’ın Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri adlı şiir kitapları; Halkevleri, Hasan Ali Yücel ve Eserleri, Hür Mavilikte Gezi, Dolmabahçe'den Anıtkabir’e Kadar, Kur’an-ı Kerim'den İlhamlar, Atatürk Deniz'inden Damlalar, Battal Gazi Destanı, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri adlı eserleri yayınlandı. Çoban, Atilla ve Deniz Abdal adlı tiyatro oyunları sahnelenen Behçet Kemal Çağlar 1969 yılında İstanbul’da vefat etti. MUSTAFA ÖZTİN, CHP’NİN EN GENÇ MİLLETVEKİLLERİNDEN BİRİ OLDU

1938 yılında Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde dünyaya gelen Mustafa Öztin; ilk ve orta eğitimini Lüleburgaz’da lise eğitimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1962 yılında mezun oldu. Askerlik görevi sonrasında Avukatlık mesleğini İzmir’de sürdürdü. Lüleburgaz’da Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti’ni kurarak iki yıl başkanlığını yapan Öztin, üniversite yıllarında ise Milli Türk Talebe Birliği’nin aktif bir üyesiydi. Öztin, meslek yaşamı sırasında da İzmir’de Cumhuriyet Halk Partisi’nde aktif siyasetin içinde yer aldı. 1967-1977 yılları arasında CHP Kınık İlçe Başkanı olarak görev yapan Öztin, 1977 seçimlerinde 39 yaşında İzmir Milletvekili olarak seçildi. CHP’nin en genç milletvekillerinden biri olarak parlamentoya giren Öztin’in bu görevi, 12 Eylül askeri darbesi ile sona erdi. 12 Eylül sonrasında yine İzmir’de Avukatlık mesleğini sürdüren Mustafa Öztin, Atatürkçü Düşünce Derneği gibi pek çok sivil toplum örgütünde aktif görevler aldı. 11 yıl boyunca Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi Başkanı olarak görev yapan Öztin, emeklilik yaşamını İzmir’de sürdürüyor.