Her büyülü sözcüğün kendine özgü bir melodisi vardır. O ki duygularınızı siz farkına varmadan yüreğinize doluveren yaz akşamlarından birine taşıyıverir. Kâhbir piyanonun tuşlarında, kâh bir sazın tellerinde ya da bazen hüzün yüklü bir ağıtta kendini gösterse de bunların hiçbirinin onu yeterince tasvir edebileceğinden emin değilim. Böyle edebi bir girişe konu olacak hangi büyülü sözcük diyorsanız hemen söyleyeyim efendim. Varlığı yeryüzüne armağan edilmiş duru bir güzellikten söz ediyorum elbet.

Kadın. Dünyanın hangi köşesine giderseniz gidin, hiçbir yerde değişmeyen ve değişmeyecek olan aynı güzellik aynı tavır aynı gurur ve aynı saygın duruşun yegâne sahibi. Futbol erkek oyunudur sözünü kim söylemişse muhtemelen kadını her alanda yok sayan mantığın öne çıkmış temsilcisi olmalı. Öyle ya, öteden beri belleklere saplanmış erkek egemen toplumu yüceltici söylemler dairesinde giderek şiddete varan sonuçları yaratan kadın mı yoksa erkek mi desek ne cevap verilecek? Hazır büyülü sözcük demişken, bunlardan bir başkasının futbol olduğu konusunda sizinle hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.

Yeryüzünde yaşayan milyarlarca kişinin yüreğini özel bir çaba harcamadan avucunda tutan futbol sözcüğü büyülü değil de nedir yani? Bu noktada aklıma ilk gelen soru şu. Bu ikisi el ele verirse, yüreklere işli acıları yok edecek sihirli bir değneğe dönüşebilir mi?  Bugüne dek muhtelif kaygılar ve kuru ezberler üzerinden yola çıkarak yazdığımız, her biri diğerini farklı zannetse bile aslında birbiri ile aynı içerikte olan yaşam öykülerimiz bize tekrarlanmaktan asla sıkılmayan dert yumağından başka ne vermiştir? Bu kez pencerenin başka tarafından bakmayı denesek bir şey kaybetmeyiz diyerek “kadın futbolu” adı verilen dünyanın kapılarını ardına kadar açsak ne kaybederiz? Biliyorum, dünyanın en ünlü şeflerinin erkek olduğu gerçeği herkesin malumu olduğu halde“elinin hamuru ile erkek işine karışma” cümlesini değişmez anayasa maddesi olarak kabul eden bir zihniyetle uğraşmak epey zaman alacak ama gün gelip bunun da değişeceği muhakkak.

Kaldı ki, akıllara zarar denebilecek o zihniyet giderek toplum yaşamına ağırlığını koymaya başlarsa, sonuçların bizi sağlıklı bir toplum yapısından uzaklaştırması pek mümkün çünkü hep sorduğu anlamsız soru şu: Kadın futbol oynasa ne olur? Ne mi olur? Oynuyor zaten.

Cinsiyet ayırımcılığını yaşamlarından çoktan silmiş ve sonraki nesillere de öğretmeyen toplumlar -ki adlarına gelişmiş ülkeler deniyor- evlatlarını çayır çimen buldukları her köşeye kurdukları spor alanlarına birlikte götürüp karma takımlar kuruyor ve bu yolda yapılan organizasyonlara deli para harcıyorlar ki altı yaşından itibaren iki karşı cins birbirini tanısın, birbirine saygıyı öğrensin. İnanıyorlar ki bilinen hiç bir ilaç insanı, sporun ruh ve bedeni iyileştirdiği ölçüde iyileştiremez.

Buna bağlı olarak sağlıklı bir toplumun alt yapısını sürekli kılmak adına ligler kuruyor, değişik olanaklar sağlıyorlar. Dünyadaki tüm örnekleri buraya yazsam bana ayrılan köşe yetmeyeceği için sadece Almanya örneği yeterli olabilir diye düşünerek birkaç sayı versem de gerisini ilginize bıraksam olur mu? Bugüne değin 845 bin 664 kadın futbolcu Almanya amatör ve profesyonel kadın takımlarına kayıtlanmış. 4317 kadın futbol kulübü bu ülkede amatör ve profesyonel ligler kapsamında veya kent ölçeğindeki futbolun diğer spor oluşumlarında varlıklarını sürdürmekte. Kulüplerde aktif olarak 98 bin 459 kadın 97 bin 509 kız futbol oynuyor. Sonra soruyoruz bu Almanya neden ileri ülke, neden futbolda bir ekol ve daha önemlisi insanları neden mutlu diye. T.F.F ise son on beş yılda bu konuda ciddi bir atağa kalkarak futbol köyleri, kız futbol okulları, gelişim seminerleri, futbol panelleri ile alt yaş gruplarında turnuva ve şampiyonalar düzenlemek suretiyle kadını futbolla buluşturmayı hedeflemiş durumda. Ancak nedense halen iki ligden oluşan kadın futboluna kadınlarımızın ilgisi maalesef çok düşük kalmakta.Hanımefendilere soruyorum. Bu yoğun gayretlere rağmen aranızda kadın futbol takımı sayımız kaç, milli takımımız hangi düzeyde, kaç kadın hakemimiz var bilen var mı?

Hadi bunları araştırıp öğrenirsiniz ama futbolun yaşama sunduğu enerjiye ve güzelliklere kaçınız meraklı desem, kimler doğru cevabı verebilecek ya da yaşama sinmiş ezberlerden biraz fedakârlıkla futbolla aktif olarak ilgilenerek çevresine özenle sarılmış çelik ağları parçalayacak? Biliyorum, bu ülkede kadın olmak zor; kadın ev mi iş mi çocuk mu futbol mu, hangi birine koşsun diyeceksiniz. İyi de, zamanı doğru kullanamamak bir bahane mi? Hele size şiddetin, bir kulübün cezası dolayısı ile yalnız kadın ve çocukların alındığı maçtaki neşe, enerji ve sevgi karşındaki ağır mağlubiyetini hatırlatsam, yine de hayat gailenizden artan birkaç saati bile ayırmaz mısınız bu işe?

Dünyamızı içten duygu ve ödenmez emekle modelleyen kadınlarımız futbola dokunurlarsa, bu sıcak eller bizi toplumda ışığın sönmeyeceği sonucuna taşıyacak. Bu arada bu kadar söze rağmen halen gözlerinizden okunan “hadi canım, kadın futboldan ne anlar?”sorusunu 2019 yılında Şampiyonlar Ligi galibi Liverpool ile aynı yılın UEFA Avrupa Ligi şampiyonu Chelsea arasında oynanan süper kupa finali ile 2022 Dünya Kupası’nda Almanya -Kosta-Rika maçını yöneten, kendisini tanımaktan onur duyduğum Fransız hakem sayın Stephanie Frappart hanımefendiye şapka çıkararak yanıtlayayım da, yazımı bitirmek için uzun uzadıya başkaca bir cümle aramayayım.