Dünya üzerinde ülkeler, atıklarına “enerji kaynağı” ya da “çöp” olarak bakanlar olarak ikiye ayrılıyor. Türkiye maalesef, ikinci kategoride yer alıyor.  Kaynağında ayrıştırılmayan evsel atıkla...

Dünya üzerinde ülkeler, atıklarına “enerji kaynağı” ya da “çöp” olarak bakanlar olarak ikiye ayrılıyor. Türkiye maalesef, ikinci kategoride yer alıyor.  Kaynağında ayrıştırılmayan evsel atıklar, Türkiye gibi enerjisinin kabaca dörtte üçünü ithal eden ülkeler için eşsiz bir enerji kaynağı… 2019 yılı ile başlatılan “Sıfır Atık”  uygulaması ile bu alanda nisbi bir başarı sağlansa da; Türkiye’de tüm atıkların geri dönüşüm oranı sadece yüzde 7, plastik atıkların geri dönüşüm oranı ise yüzde 20 seviyesinde. Geri dönüştürülen atıkların yüzde 43’ünü kağıt, yüzde 27’sini plastik,  yüzde 12’sini cam, yüzde 8’ini tekstil, yüzde 4’ünü ise metaller oluşturuyor. Atıkları kaynağında ayrıştırma kültürünü bir türlü benimseyemediğimiz için, muhteşem birer enerji kaynağı olan plastik atıklar, ıslak çöpler, metal atıklar, cam atıklar gelişigüzel doğaya bırakılıyor. Oysa bu atıklar kaynağında ayrıştırılsa, geri dönüştürülse, milyarlarca lira tasarruf sağlanabilir, binlerce megavat enerji üretilebilir. Pekâlâ biz ne yapıyoruz?

// HER GÜN 213 KAMYON ATIK

Müthiş birer enerji kaynağı olan plastik atıklarımızı dağlara denizlere döküyor, enerjimizin kabaca dörtte üçünü ithal ettiğimiz kaynaklardan karşılıyor, sonra da yurt dışından plastik atık ithâl ediyoruz… Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’ye gönderilen plastik atıkların miktarı, özellikle 2004 yılından itibaren her geçen yıl artan bir seyir izliyor. AB İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, son 16 yılda AB’den plastik atık ithalatı 173 kat artan Türkiye, sıralamada açık ara lider durumda. 2019 yılında sadece Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan plastik atık ithalatı 582 bin 296 ton. Greenpeace verilerine göre, Türkiye’nin ithalatı 2016 yılı başında ayda 4 bin ton iken 2018 başında aylık 33 bin tona yükseldi. 2019 yılında ise plastik atık ithalatı en yüksek seviyeye ulaşarak aylık ortalama 48,5 bin tona yükseldi. Bu rakam, her gün 213 kamyon dolusu plastiğin Türkiye’ye girmesi demek. Plastik atıklarını Türkiye’ye ihraç eden ülkeler arasında ilk beş sırayı İngiltere, İtalya, Belçika, Almanya ve Fransa alıyor.

// DEFALARCA DÖNÜŞÜM MÜMKÜN

Pekâlâ Türkiye neden Avrupa’nın plastik çöplüğüne dönüyor? Uzun yıllar boyunca Avrupa’nın plastik atıklarının en büyük müşterisi olan Çin, 2017 yılında tüm dünyadaki plastik atıkların dörtte üçünü tek başına satın alır hale gelmişti.  Ancak, Çin hükümetinin gerek ülke içinde geri dönüşüm bilincini artıran hamleleri gerekse 2018 sonunda plastiklere yönelik ithalat yasağı getirmesi ile atıkların yeni adresi Malezya, Vietnam, Tayland gibi ülkeler oldu. Ancak bu ülkelerin de, çevresel hassasiyetler nedeniyle atık ithalatına kota koymaları ile atıkların adresi bu kez Türkiye oldu. Avrupa’dan gelen plastik atıklar, Türkiye’de başta plastik ve tekstil olmak üzere pek çok sektörün hammaddesi oluyor. Ön ayırma aşamasından geçen plastik atıklar, geri dönüşüm işleminden sonra ara ürün veya nihai ürün olarak yeniden kullanıma sunuluyor. Sözgelimi plastik atıklar, pek çok kez geri dönüştürülebiliyor ve “ikincil plastik” kategorisinde gıda sektörü dışında pek çok sektörde hammadde olarak kullanılıyor. Yaşam döngüsü tamamlandığı zamanda dahi en az fuel oil kadar enerji değeri olacak şekilde yakılarak bertaraf edilebiliyor.

// YILLIK 6 MİLYON TON ÜRETİM

Petrokimyasal ürünlerden üretilen plastik, Türkiye’nin en güçlü olduğu sektörler arasında yer alıyor. Yıllık 6 milyon ton üretim ile Avrupa’nın en büyük kapasitesine sahip Türk plastik sektörü, Avrupa’dan ithal ettiği plastiğin 2,5 katı olan 1 milyon 500 bin ton plastik atığını çöpe atıyor. Benzer bir durum kağıt atıkları için de geçerli… Türkiye’de kağıt geri dönüşüm sanayisinin yüzde 95’i geri dönüştürülmüş kağıt kullanıyor ve kapasitesi yıllık 5 milyon ton civarında. 2019 yılında 4,3 milyon ton atık kağıt hammadde olarak işlenirken, bu atık kağıdın 3,1 milyon tonu yurtiçinden temin ediliyor, 1,2 milyon tonu ise ithal ediliyor. Tüm bu veriler, Türkiye’nin atıklarını kaynağında ayrıştırmasının, sadece çevre başlığında değil milli ekonominin hammaddede ithalat bağımlılığının azaltılması açısından taşıdığı önemi gösteriyor. PLASTİKLER MUCİZE Mİ ÇEVRE KATLİAMCISI MI? Başlıktaki soru, bugün çevre tartışmalarında değişmeyen gündem maddeleri arasında yer alıyor. Modern plastikler olarak tanımlanan sentetik malzemelerin sanayide kullanılmaya başlanmasının 113 yıllık bir öyküsü var. Leo Baekeland'ın 1907 yılında seri üretim plastik olan bakaliti yaratmasıyla, plastikler mucize ürün olarak adlandırılmaya başlandı. Türkiye’de kişi başına plastik tüketimi yaklaşık 90 kg seviyesinde iken Almanya’da bu rakam 110 kilogramım üzerinde. Ancak plastikler kaynağında ayrıştırmadığı ve geri dönüştürülmediği sürece çevreyi kirleten malzemelere dönüşüyor. Greenpeace verilerine göre 1950’den bu yana üretilen plastiğin sadece yüzde 9’u geri dönüştürülmüş durumda. +++ AKDENİZ “PLASTİK DENİZİ” OLMA YOLUNDA İLERLİYOR Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) “Plastik Kapanından Çıkış: Akdeniz’i Plastik Kirliliğinden Kurtarmak” isimli raporunda, Akdeniz’in bir “plastik denizi” olma riski ile karşı karşıya kaldığı vurgulanıyor. Akdeniz’deki atıkların yüzde 95’ini plastik maddeler oluşturuyor. Akdeniz’de 1 kilometrekarede 5 milimetreden küçük 1,25 milyon plastik parça bulunuyor. Raporda, bu parçaların deniz canlıları tarafından yutularak sindirildiği ve besin zinciri içinde insanlara kadar ulaşarak ciddi sağlık riski oluşturduğuna yer veriliyor. Plastik atıkların büyük çoğunluğu biyoçözünür olmadığı için çevreye bırakılan plastikler yüzlerce hatta binlerce yıl orada kalıyor. Örneğin bir plastik torbanın ömrü 20 yıla, bir plastik bardağın ömrü 50 yıla ve bir misinanın ömrü ise tam 600 yıla uzanıyor. ++++++++++++++++++++++++++ TURİZM SEKTÖRÜNDE ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR Geçen hafta Türk turizminin mevcut durumu ile ilgili kısa bilgilendirme yapmıştım. Bugün ise deneyimli bir turizmci dostumun yaptığı anketten çıkan çarpıcı sonuçları paylaşacağım sizlerle… Ama önce rakamlar. Türkiye, “bacasız sanayi” olarak adlandırılan ve ülke ekonomisi hayati rolü olan turizm sektöründen geçen yıl yaklaşık 35 milyar dolar gelir elde etmişti. Borçlanmadan kazanılarak sistemin çarklarına giren bu döviz, Türkiye’nin cari açık ve dış ticaret açığı gibi iki kronik hastalığının tedavisinde önemli rol oynuyor. 2020 yılında ile malum pandemi etkisi nedeniyle turizm gelirinin 10 milyar doları bulmasının dahi mümkün olmadığı anlaşılıyor. // YÖNETİCİLER NE DİYOR? Sevgili dostum Deniz Dikkaya, sektörün nabzını çok iyi tutan bir turizmci. 25 yıllık meslek yaşamında pek çok otelin yöneticiliğini yapan, halen Koç Grubu bünyesindeki Divan oteller zincirinin Satış Direktörlüğü görevini sürdüren Dikkaya’nın yaptığı ve 496 sektör profesyonelinin katıldığı anket sonuçlarına göre; otellerin yüzde 40’ı hâlâ kapalı durumda. Kapalı olan otellerin yüzde 29’unun içinde bulunduğumuz Ağustos ayında, yüzde 59’unun Eylül ve Ekim aylarında, yüzde 12’sinin ise 2021 yılında açılması planlanıyor. Faaliyette olan otellerin sadece yüzde 15’i kadrosunun tamamını istihdam ederken, yüzde 85’i kadrosunun ancak yarısını çalıştırabiliyor. Otellerin doluluk oranları da oldukça düşündürücü. Yüzde 10 ilâ yüzde 30 doluluğa sahip otellerin oranı yüzde 67 gibi çok yüksek bir seviyede. Yüzde 40 ilâ yüzde 60 doluluğa ulaşan otellerin oranı yüzde 21, yüzde 70 ve üzeri doluluğa ulaşan otel oranı ise sadece yüzde 12 düzeyinde. Pekâlâ açık oteller para kazanıyor mu? İşte cevabı: 100 Euro -yani bugünkü kurla yaklaşık 820 TL- ve üzeri ücrete oda satan otel oranı yüzde 28… 70-90 Euro’ya oda satan otel oranı yüzde 23,  40-60 Euro’ya oda satan otel oranı yüzde 37, 30 Euro ve altı oda satan otel oranı ise yüzde 12 seviyesinde. // DÜĞÜN YOK, TOPLANTI YOK Otel yöneticilerinin yüzde 72’si toplantı satışlarının, yüzde 73’ü ise düğün satışlarının henüz başlamadığını belirtirken; yiyecek içecek satışlarındaki doluluk oranı yüzde 30’un altında olan otel oranı yüzde 74 gibi çok yüksek bir seviyede. Deneyimli bir turizmcinin yaptığı bu anket sonucunda bile manzara apaçık ortada. Deniz Dikkaya, anket sonuçlarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “turizm ve ekonomi karar vericilerinin artık durumun vahametini çok daha iyi anlaması gerekiyor. Televizyon ekranlarında, yazılı ya da görsel medyada fındık kabuğunu doldurmayacak derecede gereksiz ya da en hafif tabiriyle ‘zamanlama hatalı’ konuların gündemi işgal etmesi nedeniyle Türkiye'nin neredeyse 15 Milyonluk bir kesimini ilgilendiren, alt tedarikçileri ile birlikte bacasız sanayi diye tanımlanan turizm sektörümüzde, tehlike sinyalleri her geçen gün daha büyük sesle artarak çalıyor.” diyor. Herkesin sektörden yükselen bu seslere kulak vermesinde yarar var… ++++++++++++++++++++++++++  HAFTANIN SÖZÜ  Ne zaman yukarılara doğru tırmansam, “Ego” adında bir köpek tarafından takip ediliyorum. Friedrich Nietzche Serkan Aksüyek E-posta: [email protected]